Genç Tarihçiler Kulübü'nden Batı Trakya Konferansı

Kastamonu Üniversitesi Genç Tarihçiler Kulübü Batı Trakya Türkleri adlı konferans düzenledi. Konferansa birçok akademisyenle birlikte çok sayıda öğrenci katıldı.

  • 887
Genç Tarihçiler Kulübü'nden Batı Trakya Konferansı
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Konuşmacı olarak katılan Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ercan Çelebi; Batı Trakya Türkleri hakkında katılımcılara bilgi verdi.

Açılış konuşmalarını yapan Genç Tarihçiler Kulübü Başkanı Mustafa Çetinkaya; “Genç Tarihçiler Kulübü, Türk-İslam Dünyası’nın dört bir yanında bulunan Türk milletinin yetiştirdiği bizim istiklal yolumuzda bayrak olacak alimleri, kahramanları yeni nesillere tanıtılmasını ve unutturulmamasını kendine şiar edinmiştir.  Bu bağlamda kulübümüz Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar yetişmiş olan değerli şahsiyetlerimizi anmak ve anlamak için 2012 yılından bu güne kadar birçok program icra etmiştir. Son olarak bu programlarımızı Aralık 2016 tarihinden itibaren 'İlim Ve Fikirleriyle Milletimize Yol Gösteren Değerli Şahsiyetlerin Aziz Hatıralarına Seminerler' başlığı altında toplayarak haftalık olarak öğrenci seminerleri düzenliyoruz. Böylece arkamızda dönüp baktığımızda binlerce alim, yüzlerce kahramandan oluşan bir değerler manzumemiz ortaya çıkacaktır. Yine bu gün de, birçok genç arkadaşımızın bihaber olduğu Batı Trakya Türkleri hakkında, Tarih Bölümümüzün öğretim üyesi Sayın Hocam Yrd. Doç. Dr. Ercan Çelebi’nin verecekleri konferans ile bilgi sahibi olmak için toplanmış bulunmaktayız. Toplumlar yaşamı süresi içerisinde çeşitli badireler atlatırlar. Maalesef Batı Trakya Türk azınlığı çok uzun süreden beri bir badirenin içerisindedir. Vatandaşlık haklarında öyle. Lozan antlamasıyla teminat altına alınmış haklar bakımında da öyle.  Tamamen Müslüman-Türklerden oluşan halkına rağmen elimizde tutamadığımız bu bereketli topraklarda çok eski tarihlerde başlayan insan hakkı ihlali ve zulüm maalesef bugünde devam etmektedir. Kendilerine seçmiş oldukları bayraklarındaki renklerinde bile (siyah renk zulmü, yeşil renk İslamı, ay yıldız da Türklüğü) milli ve manevi değerlerinin yanı sıra zulmü ifade etmeye çalışan bu cefakar topluluğun sesi maalesef bugün bile yeteri kadar duyulmamaktadır. Türk Milleti tarihin çeşitli devirlerinde, çeşitli coğrafyalarda farklı farklı eziyetlere, işkencelere ve katliamlara maruz kalmıştır.  Emperyalist düşünceler, böl parçala yut politikasına istinaden önce bizim dilimizle oynadılar, sonra da bizi milletlere ayırdılar. Kazak, Kırgız, Azeri Milleti dediler. Halbuki biz  At üstünde medeniyet tohumları saçan ecdadımızla, diyar diyar gezerek Türkistan’dan Anadolu’ya yol bulup bizi biz yapan Hoca Ahmet Yesevi'nin alperenleriyle, Yüce Yaratıcı'nın verdiği canı onun yolunda kurban veren şehitlerle, Ötüken'de, Buhara'da, Semerkant'ta, Tebriz'de, Türkiye’nin dört bir yanında, Viyana'da, Musul'da, Kerkük'te at koşturan yiğitlerle, dünyaya ilim ve edep dağıtan âlimlerle, dağılan düzeni tekrar nizama sokan yiğit erlerle, onlara verilmiş kutlu Ülkü davasını omuzlarında taşıyan Bozkurt yürekli liderlerimizle Büyük Türk Milletiydik. Fakat; ecdadın gücü marufu cihandır. Fıtrat değişti sanmayın bu kan yine o kandır. Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızda ki asil kanda mevcuttur. Bu kan; Çin Sarayı’nda Kürşad’ın, Malazgirt’te Alparslan’ın, Kosova’da Sultan Murat’ın, İstanbul’da Fatih’in Askerleri’nin, Çanakkale’de Bedrin Aslanlarının, 15 Temmuz’da namlusunu millete çevirmiş tanklara; imanıyla, inancıyla, vatan ve bayrak sevdasıyla can-ı siperane dur diyenlerin kanıdır. Bu gün Milletimize düşmanlık besleyenlerin, dünyayı kandırmaya çalışanların hile, tuzak ve iğfalleri fark edilerek oyunlarının bozulması milli, tarihi bir görevdir. Yeni neslin tarih bilincinden, milli ruh ve heyecandan yoksun bırakılmaması gerekir. Geleceğinden emin, kendine güvenen, kimliğini bilen, yaşadığı coğrafyanın farkında olan gençlerimiz ve neslimiz bu milletin sigortası ve geleceğidir. Milli kimliğimizi ve bilincimizi yaşatmak, bu acıları bizlere yaşatanlara bir ders vermek ve düşman oyunlarına fırsat vermemek  istiyorsak,  millet olarak birlikte uyanık olacağız. Bir ve diri olacağız. Tarihimizi iyi bilip ondan güç ve ilham almaktan, çok çalışmaktan ve geleceğe güvenle bakmaktan yılmayacağız, usanmayacağız. Milletler kahramanlarıyla yaşar ve kahramanlar da hep önde giderler. Bizim tarihimizde Bazı şahsiyetler vardır ki bir davayla, bir dönemle, bir bölgeyle özdeşleşmişlerdir. Doğu Türkistan denince aklımıza İsa Yusuf Alptekin, Azerbaycan denince Mehmet Emin Rezulzade, Batı Trakya denince; 'Benim önüme bir tabak iyi yemek koyup da boynumdan istedikleri yere çekeceklerse, dağdaki zayıf kurt gibi yaşamayı, o hali vakti yerindeki köpeğinkine tercih ederim' diyen Sadık Ahmet gelir. Gönül coğrafyamızla aynı bayrak altında yaşayacağımız günleri görmek hayalimizi daima diri tutarak, tüm Rumeli Balkan coğrafyasındaki soydaşlarımızın hak ettikleri hak ve özgürlüklerini en kısa sürede elde etmeleri temennilerimle, bu milleti ebedî yapan, kutsal davaları uğruna can vermiş vatan topraklarımızın  altındaki şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum. Katılım ve katkılarından dolayı konuşmacı Sayın Hocam Yrd. Doç. Dr. Ercan Çelebi’ye, Sayın Kulüp Danışmanım değerli hocam Prof. Dr. Cevdet Yakupoğlu’na, kulübümüzün kıymetli yönetim kuruluna ve yol arkadaşlarıma şükranlarımı iletiyor, siz kıymetli misafirlerimize saygılarımı sunuyorum’’ ifadelerini kullandı.

Programın önemine ilişkin konuşmalarını yapmak üzere kürsüye çıkan Kulüp Danışmanı Prof. Dr. Cevdet Yakupoğlu; ‘’Türk Dünyası doğudan batıya binlerce kilometre uzaklıkta bir mesafeye sahip. Yani; Japonya’dan, Çin Seddi’nden başlıyor Belki Büyük Biritanya’ya kadar devam ediyor. Dolayısıyla bu kadar geniş coğrafyanın her birinin ayrı ayrı ele alınması gerekir. Ancak daha da üzerinde durmamız gereken bir nokta var, Türkiye’de yaşayan Türk vatandaşları olarak. Bu gün ve geçmişte Türkiye, jeopolitik ve jeostratetik konumda olmasından dolayı bir takım badireler atlattı ve atlatmaya devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Kastamonu’su gibi, Edirne’si gibi, Antalya’sı gibi bizim candan bir vilayetimiz olmasını gereken Türkiye’nin çevresinde öyle noktalarımız var. Bunlardan birisi Kıbrıs, bir diğeri Kırım,Irak, Kerkük, Musul,Bulgaristan, Batı Trakya, doğuda da Nahçivan ve Azerbaycan’dır. Buraları çok iyi tanımamız, ihmal etmememiz gerekiyor. Buraları göz önünde bulundurup iyi değerlendirmemiz gerekiyor’’ ifadelerine vurgu yaptı.

Konferansa konuşmacı olarak katılan Yrd. Doç. Dr. Ercan Çelebi; “Bugün, Batı Trakya denildiğinde daha ziyade Yunanistan’ın hâkimiyeti altında kalan coğrafî bölge anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Batı Trakya’nın sınırlarını doğuda Meriç, batıda Karasu (Mesta) nehirleri, kuzeyde Rodop dağları ve Bulgaristan, güneyde ise Ege denizi oluşturmaktadır. Bu bölge 8.578 Km2’lik dar bir şerit alanını kapsayarak Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç illerinden oluşmaktadır. Osmanlı Devleti 1363-1374 yılları arasında I. Murat'tan itibaren Ferecik'ten başlayarak, Gümülcine, İskeçe, Drama, Kavala, Serez ve Karaferya kasabalarını da eline geçirerek Batı Trakya’nın tamamını fethetmiştir. Osmanlı idarî taksimatında Trakya’nın merkezi Edirne’ydi. Gümülcine, Kırklareli, Dedeağaç, Tekirdağ, Gelibolu sancakları Edirne vilâyetine bağlıydı. 1912-1913 Balkan Savaşları sonucunda bölge Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmış ve burada Türkler ve Pomaklar başta olmak üzere Müslüman ahali tarafından 'Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti' kurulmuşsa da siyasî nedenlerle Bulgaristan ve Osmanlı Devleti tarafından tanınmayan bu devlete Yunanistan sıcak bakmış; hatta kendi iradesi ile Dedeağaç'ı bu devlete teslim etmiştir. 'Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti' 55 gün varlığını devam ettirebilmiş, bölge daha sonra önce Bulgaristan daha sonra ise Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Gerek Osmanlı Devleti ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti, Batı Trakya Türklerinin azınlık haklarını sürekli olarak savunmuşlardır. Bu çerçevede Yunanistan’daki Türk azınlığının hakları 1830 Londra Protokolü, 1881 İstanbul Milletlerarası Sözleşmesi, 1913 Atina Antlaşması, 1923 Lozan Antlaşması (37-45. maddeler) ile garanti altına alınmıştır. Ayrıca Batı Trakya Türklerinin hakları Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 1926 yılı Atina, 1930 yılı Ankara, 1933 yılı Ankara, 1951 yılı Türk-Yunan Kültür ve 1968 yılı Türk-Yunan Kültür Antlaşmaları ile de pekiştirilmiştir.

Yunanistan Tarafından Batı Trakya Türklerine Yapılan Baskılar

Batı Trakya Türklerine yapılan baskıların başlıca sebepleri şunlardır: 
Yunanistan’ın Türk, Arnavut, Makedon, Bulgar ve diğer azınlıkları ortadan kaldırarak tek bir 'Ortodoks-Helen Milleti' meydana getirme düşüncesi; Batı Trakya’yı Yunan toprağı hâline getirme çabaları; Yunan toplumunun ve idarecilerinin fanatik Türk düşmanı olması; Yunanistan’ın 500 yıl Türk idaresinde kalmasının meydana getirdiği aşağılık kompleksi; Avrupa devletlerinin, Türk azınlığına yapılan baskılar karşısında ses çıkarmamaları; Batı Trakya Bölgesi’nin, Doğu Trakya’nın tabiî bir uzantısı olması ve Türkiye’ye yakın bulunması; Batı Trakya’da yaşayan Türk nüfusun oldukça yüksek olması; Batı Trakya Türklerinin bağımsız bir devlet kurabilecekleri endişesi; Türkiye ile Yunanistan arasında çıkabilecek bir savaşta, bölgedeki Türklerin Türkiye’nin yanında yer alabileceği şüphesi; Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi Batı Trakya Türklerini kurtarmak için müdahalede bulunabileceği korkusu; İstanbul’da sadece 5-6 bin Rum’un kalmasından dolayı, bunlara karşı mütekabiliyet çerçevesinde alınacak önlemlerin caydırıcı niteliğini kaybetmesi; Yunanistan’ın Türkiye ile olan diğer meselelerini Batı Trakya’ya yansıtması ve Kıbrıs konusunda Batı Trakya’yı bir koz olarak kullanması gibi hususlar yer almaktadır. Batı Trakya Türklerinin % 95’i tarım ve hayvancılıkla, % 5’i ise küçük esnaflık ve işçilik ile geçimini sağlamaktadır. Batı Trakya Türklerinin % 20’si şehir ve kasabalarda, % 80’i de köylerde yaşamaktadır. Bu sebeple Yunan yönetimi, sistemli bir tarzda soydaşlarımızın topraklarını ellerinden almıştır. İlk safhada, mübadele ile Anadolu’dan gelen Rumlar ve Sovyet Rusya’dan gelen Pontuslular, Batı Trakya’ya iskân edilmiş ve bölgede 572 Rum köyü kurulmuştur. Yunanistan’da 'Türk' kelimesinin kullanımına karşı açık tavır 1970’lerden itibaren başlamıştır. Bu yıllarda Yunan Hükûmetinin talimatıyla mahkemeler, 'Türk azınlığı' karşılığında 'Türk' kelimesinin kullanılmasını yasaklamış ve üzerinde 'Türk' kelimesi bulunan tabelâları kaldırtmıştır. Diğer yandan Batı Trakya’daki cami, mescit, tekke, türbe, medrese, imaret, han, hamam, saat kulesi, köprü, çeşme gibi tarihî Türk-İslam kültür ve sanat eserleri de sistemli bir şekilde ortadan kaldırılmaktadır. Bugün Batı Trakya’da 120.000 civarında Türk yaşamaktadır. Yunan Hükümetleri ikili ve uluslararası anlaşmalara aykırı olarak Batı Trakya Türk azınlığına baskı yapmakta, onların millî varlığını reddetmektedir. Bugün Batı Trakya Türklerinin haklarının korunması hususunda Türk Hükümetlerine daha aktif bir dış politika takip edilmesi konusunda büyük görevler düşmektedir.‘’ dedi.