Kenan ÖZMEN

Bir Hukuk Sistemi Üç Vicdanı Rahatlatabildiği Oranda Adildir.

Kenan ÖZMEN

  • 432

1-Öldürülen kişinin (maktul) yakınlarının vicdanı
2-Öldüren kişinin (katil) vicdanı
3-Toplum vicdanı 

Bir hukuk sistemi, yukarıda bahsedilen üç vicdanı aynı anda tatmin edebildiği ve rahatlatabildiği oranda adildir, insanîdir.

Parası olanın, nüfûzu olanın, gücü olanın keyfine göre şekillenen hukuk, hukuk değil; guguktur.

Bize pek yabancı olmayan bu tür beşerî guguk sistemlerinde güçlünün sözü geçtiğinden; adalet mekanizması sağlıklı işlemez, her daim bir kaos ortamı vardır, yapanın yaptığı yanına kâr kalır anlayışı hakimdir ve herkes kendi adaletini kendi sağlamaya çalışır. Bir toplum için en büyük musibet, böyle bir guguk sistemidir.

Fazla lafı uzatmadan ve konu hakkındaki detaylı yorumlarımızı sonraki yazılarımıza bırakarak, aynı anda üç vicdanı da rahatlatıp tatmin edebilen yegâne hukuk sistemi olan, “İslâm Hukuku” nun zirve yaptığı "Medeniyetin Beşiği" Medîne İslâm Devleti’ nde Hz Ömer’ in (ra) halifeliği esnasında yaşanmış her saniyesi ibretlik bir olaydan bahsetmek istiyorum.

Olay ayniyle şöyle cereyan eder:
 
Hz. Ömer (ra) arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girer.
Gençlerden ikisi hışımla diğerini işaret ederek şöyle söyler:

-“Ey müminlerin emiri! Bu genç bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin!”
Bu söz üzerine Hz. Ömer (ra) suçlanan gence dönerek:

-“Söyledikleri doğru mu?” diye sorar.
Suçlanan genç:
- “Evet doğru, ya muminlerin emiri! diye cevap verir.

Bu cevap üzerine Hz Ömer (ra):
-Anlat bakalım olay nasıl oldu?

Genç, pişmanlık ve üzüntü içerisinde anlatmaya başlar:

-"Ben bulunduğum şehirde tanınan, hâli vakti yerinde bir ailenin mensubuyum. Ailemle beraber gezmeye çıkmıştık. Dinlenmek için oturmuşken, hayatta en çok sevdiğim, görenlerin gözlerini alamadığı, bakanların dönüp bir daha baktığı çok güzel ve değerli olan atım, bu gençlerin babasının meyve bahçesindeki meyvelerinden tüm müdehalelerime rağmen kopardı.  Gençlerin babası bu durum üzerine evinden hışımla çıkarak, atıma bir taş attı ve atımı öldürdü. Ben de buna dayanamadım; bir anlık nefsime yenik düştüm ve yerden aldığım taşı babalarına doğru fırlattım. Adam oracıkta öldü. Gençler beni yakalayarak buraya getirdi. Durum bundan ibarettir.”

Bu cevap karşısında Hz Ömer (ra):
-Madem suçunu kabul ediyorsun, davacılar da kısas istiyorlar; öyleyse bu suçun cezası uygulanacaktır, der.
Bu sözden sonra kısas uygulanacak delikanlı söz alır:

-"Ya müminlerin emîri, hükme karşı boynum kıldan incedir ancak bir özrüm var.  Babam rahmetli olmadan önce bana yüklü bir miktar altın bıraktı. Buraya gelirken kardeşim küçük olduğu için bu altınları saklamak zorunda kaldım. Eğer bu cezayı hemen uygularsanız, kardeşim bu altınların yerini bilmediği için bulamaz ve siz de yetimin hakkını zâyi ettiğinizden Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz, ben de emaneti kardeşime teslim eder gelirim,  kefil olarak da aranızdan birini bırakırım” .

Hz Ömer (ra) dayanamaz ve genç delikanlıya sorar:

-Bu topluluğa yabancı birisin, seni burada tanıyan yok, senin yerine kim kefil kalır ki?

Genç şöyle bir etrafındaki hiç tanımadığı topluluğa göz gezdirir ve parmağıyla işaret eder:
-Bu zât benim yerime kalır…

 O zat; Amr bin Âs’ tan (ra) başkası değildir.

Hz Ömer (ra) Amr’ a dönerek:
-Ey Amr (ra), delikanlıyı duydun, sen ne diyorsun?

O büyük sahabi:

-"Evet, ben bu delikanlıya kefilim", der ve genç adam bunun üzerine üç günlüğüne serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzeredir ancak gençten bir haber yoktur. Medine’ nin ileri gelenleri Hz Ömer’ e (ra) çıkarak gencin bu saatten sonra gelmeyeceğini, dolayısıyla Amr’ ın (ra) idamının yerine, maktûlün diyetinin verilmesini teklif ederler.

Babalarının katiline kısas uygulanmasında direten gençler buna razı olmazlar:

-Babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz!!!

Hz Ömer (ra) ise kendisinden beklenen cevabı verir:
-Bu kefil babam olsa fark etmez! Kısas uygulanacaktır.

Amr (ra) tam bir teslimiyet içerisinde şöyle der:
-Biz de sözümüzün arkasındayız.

Bu esnada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından o genç delikanlı görünür.
-Geldim Ya Ömer !!! 

Hz Ömer gence dönerek:
-Evladım gelmeme gibi bir fırsatın vardı, neden geldin?

Genç vakurla başını kaldırarak:
-"Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim" !..

Hz Ömer (ra) o mübarek başını bu kez Hz. Amr’ a (ra) çevirerek sorar:

-Ey Amr, bu delikanlıyı tanımadığın halde nasıl oldu da onun yerine kefil oldun?
Hz. Amr (ra):

-Bu kadar insanın içerisinden beni seçti, insanlık öldü demeyesiniz diye kabul ettim, der.
Bütün bu yaşananlara bizzât şahid olan davacı gençler gözyaşları içerisinde:

- Ya müminlerin emiri! Biz bu davadan vazgeçiyoruz…

 Hz. Ömer (ra) bu cevap karşısında, davacı gençlere sorar:
-Biraz evvel, ”Davamızdan asla vazgeçmeyiz, babamızın kanı yerde kalmayacak” diyordunuz. Şimdi ne oldu da davanızdan vazgeçiyorsunuz?

Gençlerin cevabı dehşet vericidir:
- "Yeryüzünde merhametli insan kalmadı demeyesiniz diye"….
 
İslâm’ ın o çağlar üstü mesajı yüreklerde öyle bir vicdan inşa eder ki; suç ve suçu teşvik edici her yol kapatılır, suç işlenmeden engellenir. Testi kırılmadan,  önleyici tedbirler alınır. Verilmeyen hak, istenmez. Bütün bu tedbirlere rağmen suç işleniyorsa da, suç işleyen kendi ayaklarıyla adalete teslim olur.
Özetle; üç vicdan da mutmaindir.

Tabi bu olayı, ahde vefanın kalmadığı, insanlığın karaya vurduğu ve merhametsiz insanların kol gezdiği coğrafyaların sakinleri anlamakta zorluk çekecektir..

Ne diyordu Hasan Basrî:

"Siz onları (ashabı) görseydiniz; “bunlar deli” derdiniz.
Onlar sizi görselerdi; “bunlar Müslüman değil” derlerdi."

Vesselâm

Yazarın Diğer Yazıları