Kenan ÖZMEN

İllüminati Kraliçesi' nin Kütükleştirme Operasyonu

Kenan ÖZMEN

  • 499

Koparılmış kökünden bin yıllık ulu çınar, 
Mezar taşı okunmaz, dedemin matemi var. 

Ne zaman dağılacak bu toprakların sisi? 
Elbet bir gün kesilir firavunların sesi.
(K.Ö)
 
Bin yıllık ulu bir çınarın dâhi kökleriyle bağlantısını kestiğinizde o artık bir çınar değil; kütüktür.

Köklerimizle bağlantımızı kopardılar. Mazlum milletimizi tarih sahnesinde var eden bütün değerlere savaş açtılar. İllüminati Kraliçesi’ nden aldıkları talimatlarla, yetiştirdikleri ve satın aldıkları masonik ve şamanist seküler manda devşiriklerle koca bir çınarı kütükleştirmek için her türlü zorbalığı yaptılar.

Koca bir medeniyet, maddî ve mânevî soykırıma tabi tutuldu. Din, dil, tarih katliamına maruz bırakıldı. Neticede; nerede durduğu, kime ait olduğu bilinemeyen, sorgulama yetisini kaybetmiş, kendisine dayatılan uydurma dinin ve tarihin mitolojik ve rejimi kutsayan efsaneleriyle efsunlanmış tipler yetiştirildi.

Bir yanda çağdaşlaşmayı soyunmak, demlenmek, alkışlamak, heykel dikmek zanneden seküler tipler,

diğer yanda dînî; kalplere hapsedip hayattan soyutlayan, Kur'an' dan bîhaber, kandil gecelerinde mevlid dinleyip simit dağıtınca kurtulacağını zanneden, günde kırk sefer “yarım yamalak” okuduğu Fatiha’ nın bile ne anlama geldiğini bilmeyen / merak etmeyen, hacca giderken bile torpil arayan, şifa niyetine şeyhinin idrarını içmekten çekinmeyen, ölüsünün mezarı başında risale okuyan, neye ne için inandığından habersiz, amaçsız, gayesiz “samimi müşrikler” peydah edildi.  

Bu “Kütükleştirme Operasyonu” Kraliçe’ nin askerleri tarafından çok detaylı ve sinsice hesaplanmıştı. “Tüm iddialarından vazgeçerek irtidat eden” tipler yetiştirmek olan bu süreç halen devam eden uzun soluklu bir plânlamanın ürünüydü.

Birbirine hasım ve düşman olacak şekilde dizayn edilen bu iki ana kutup; birbirini dengeleyen, aklî melekeleri dumura uğratılmış, laftan sözden anlamayan, at gözlüklü, daima kendisinin doğru olduğunu düşünen, tarihe söven / tapınan, üretmeyen, taş üstüne taş koymayan, kendisine ve insanlığa  bir gram katkısı olmayan GDO' lu mirasyedilerden oluşturuldu.

Bu şeytanî plânlamanın öncelikli hedefinde kuşkusuz “İndirilmiş Din” vardı. Bu mazlum milletin, Kur’ an ve sünnet merkezli olan “İndirilmiş Din” ile bağlantı kesilmeliydi.

Kur’an’ ın bizzât Rabbimiz tarafından korunan ayetlerinin metinlerini değiştiremediklerinden, yetiştirdikleri ve içimize yerleştirdikleri "Çağdaş Lawrance" lar olan din adamları ve kalemşör oryantalistlerle, ayetleri kendi şeytanî çıkarları doğrultusunda yorumlayan eserler kaleme aldılar. 

Bu şeytanî yorumları, hadis diye dayattıkları “uydurma rivayetlerle” desteklediler. Neticede ortaya Kur’ an ve sünnetin gerçek mesajını anlayamayan, hayatını  torpilcilik üzere inşa eden -ki bu uydurulmuş dinde cehenneme gitmek neredeyse imkânsızdır, çünkü birileri gelip mutlaka sizi bir şekilde kurtarmaktadır- İslâm’ ı şekilcilikten ibaret gören ve imanları boğazlarından aşağı inmeyen, neye ne için inandığını bilmeyen, fillî duayı gözardı eden, günümüzün GDO' lu Müslümancıkları türetildi.

Kavram kargaşaları ürettiler. Şeriat, gericilik, irtica, lâiklik, şefaat, vs başta olmak üzere anlam kargaşası oluşturdukları kelimelerle tasavvurumuzu felç ettiler. Felç olan tasavvurla yanlış iliklenmeye başlayan amel gömleği bir türlü dikiş tutmadı. 

Ümmeti fırkalara böldüler. Ümmet tesbihini paramparça ettiler. İmamesini yok ettiler, sürgün ettiler. Ümmetin arasına soktukları ırkçılık-milliyetçilik-kavmiyetçilik belâsıyla, kardeşi kardeşe düşman ettiler.

Bu mazlum milletin muhteşem potansiyelini çok iyi bilen ve bu potansiyelin canlanmaması için bütün şeytanî planları yapan Kraliçe ve askerleri, başımıza belâ ettikleri "uydurulmuş tarih "ve "uydurulmuş din" ile birbirine düşürdüğü bu iki kutbun ölesiye kavgasını seyrederken avuçlarını ovuşturdular.

Kitaba uyan Ashab’ tan (ra), Kitabına uyduran mevcuda…

Eyyûb Sultan (ra) üzerinden Kur' an' a ve Resûl’ e (as) uyarak İslâm’ ın çağlarüstü mesajıyla (indirilmiş din) kalpsel dönüşümlerini gerçekleştiren ashabın nasıl bir tasavvura sahip olduğunu anlatmaya çalışmıştık. (*)

Onlar (ra) binlerce kilometrelik yolu, "yakıtları ve binekleri olan imanlarıyla" sadece ve sadece Allah' a davet için katettiler. 

Kitaba uymak yerine kitabına uyduran bizler ise davetin bizzât kendisini katlettik.

Paramparça olduk, birbirimize düştük. Allah' a davet yerine; mezhebimize, meşrebimize, tarikatımıza, gavsımıza, şeyhimize, hocamıza, partimize, liderimize davet ettik.

Sahte kurtarıcıların ardına düştük. Allah ile aramıza aracılar icat ettik. İçerisine düştüğümüz şirk batağında debelenip durduk.
Kraliçenin ve askerlerinin oyununa geldik ve hâlâ gelmeye devam ediyoruz.
 

Artık bu millet neye ne için inandığının farkına varmalı; Allah, resulü ve ashabının yoluna, tevhid yoluna girmelidir.

Allah' ın ipine sımsıkı sarılmalı, birbiriyle uğraşmaktan, birbirinin ayağını kaydırmaktan vazgeçmeli, mübin olan (apaçık açıklanmış) Kur' an' ın o çağlarüstü mesajına kulak vermeli, Allah Resulün (as) gayesini anlamaya çalışmalıdır.

"İman ile küfrün mücadelesi" olan dünya hayatında şeytan ve uşakları batıl ve hüsrana mahkum davaları uğrunda gece gündüz çalışırken, 

biz müslümanlık iddiasındakilerin uyanma, kendine gelme, silkinme, kendisine çeki düzen verme ve köklerine sarılma zamanı hâlâ gelmedi mi? 

Vesselâm.

(*)  http://www.kastamonuguncel.com/aldanan-kim-eyyb-sultan-ra-mi-yoksa-biz-mi-makale,327.html

Yazarın Diğer Yazıları