Ey gül kokulu,
İstanbul' u anlatacaktım.
Bir çiçek derecektim içinde İstanbul olan.
Kırıldı makasım.
Bir beste yapacaktım İstanbul’a
Kırıldı sazım.
Bir şiir yazacaktım İstanbul’a.
Ve o; Bilâl’di.
Ve Fatih tuttu yakamdan
O an, yok olmayı diledim.
Bir bana baktı müjdenin sultanı,
O an, yok olmayı diledim.
Dizlerimin bağı çözüldü.
Bir şiir yazacaktım içinde İstanbul olan.
Kenan Özmen
Ey yâr bakışlı şehir...
Ey bitiremediğim şiir.
İstanbul...
Nasıl anlatmalı seni?
Seni nasıl söylemeli?
Satırlara sığmazsın ki.
Can İstanbul, yürek İstanbul...
Seni senden dinlemeli...
Bir seni diyemedim,
Bir yârimin gözlerini...
Methiyeler dizecektim yollarına.
Kara sevdamı haykıracaktım.
Ama olmadı, yapamadım.
Kelimeler düğümlendi dilimde.
Anlamsız kalabalıkların arasında yitirdim benliğimi
Ciğeri beş para etmez mirasyedi edasıyla,
Tükettikçe tükettim kendimi.
Lâl kesildi bedenim.
Yazmaz oldu kalemim.
Lâkin; aynadaki, ben değildim.
Bir sevda ekecektim.
Tam yedi kırmızı gül olacaktı...
Peygamber kokacaktı buram buram.
Gözyaşlarımla büyütecektim.
Aminlerimle besleyecektim.
Lâkin, beceremedim.
Soldu güllerim.
Lâl kesildi bedenim.
Lâkin; aynadaki, ben değildim.
Mehter vuruşlu bir beste.
Ney imrenecekti.
Bülbül suspus kesilecekti.
Lâkin, beceremedim.
Koptu tellerim.
Lâl kesildi bedenim.
Lâkin; aynadaki, ben değildim.
Fethin sevinç nârâlarını serpiştirecektim mısralarıma.
Gözyaşlarımı karacaktım bu kutlu yürüyüşe.
Kadir berraklığında dua olacaktım her bir nefere.
Serdengeçebilmenin onurunu yaşayacaktım.
Ölmeden ölmenin,
Ölerek ölümsüzleşmenin hazzına varacaktım.
Lâkin olmadı, yapamadım.
Birden, Ayasofya belirdi karşımda
Minarelerinden o kutlu ses yükseliyordu.
Yankılanıyordu gökkubbe,
Yankılanıyordu on sekiz bin âlem.
Neredeyse gökler çatlayacaktı.
Yürüyecekti dağlar.
Savrulacaktı yıldızlar.
Ve tek yürek olmuştu bütün mevcudat.
Kalpler yalnız o sese çarpıyordu.
Kâinat tek kulak kesilmişti.
Gözler sonsuzluk çağrısının kaynağını arıyordu.
Sevgilisinin ardından ilk kez böyle ezan okuyordu.
Sarsılıyordu yürekler, gözyaşları birbirine karışıyordu.
Medine olmuştu İstanbul,
Bedir olmuştu.
Hem Bilâl nasıl okumasındı?
Kâinat akın etmişti Ayasofya’ ya.
İstanbul gül kokuyordu.
En önde sevgililer sevgilisi (sav)
Ardında Ebubekir, Ömer, Ali, Osman...
Ve güzel ordusunun önünde,
O güzel kumandan.
Ama kaşlar çatık,
Ama bakışlar hançerli...
Yaralıyordu yüreğimi...
Bakmıyorlardı gözlerime.
Bakamıyordum gülden gözlerine.
O, nurdan duaya icabet edemiyordum.
Silkeledikçe silkeledi bedenimi.
Silkelenen bedenim değil de, İstanbul’du sanki.
O an, hiç olmamayı diledim.
Bir, Ulubatlı'nın elindeki celâlli bayrağıma.
Bir bana baktı,
Bir, tekbir olmuş yüz bin serdengeçtiye.
Çattıkça çattı mübarek kaşlarını.
O an, hiç olmamayı diledim.
Soluğum kesildi puslu tepelerin yamacında.
Kırıldı kalemim.
Lâl kesildi bedenim.
Lâkin; aynadaki ben değildim.
Bir çiçek derecektim.
Müjdenin mührü vurulmuş tepelerine bir beste olacaktım.
Ey gül kokulu, ey yâr bakışlı şehir...
Seni anlatacaktım.
Lâkin; yapamadım...
Yazarın Diğer Yazıları
Gaf Dağı'nın Zirvesindeki Kılıçdaroğlu
08 Mart 2017 20:48Hz. Peygamberin (as) Asla Terk Etmediği 9 Sünneti
28 Ocak 2017 14:36Dünyanın En İnsanî Savaşları: Hz. Muhammed (as) Dönemi Savaşları
29 Aralık 2016 23:45Sigara İçmek Neden Haramdır?
09 Aralık 2016 20:09Araplar Osmanlıyı Arkadan Vurdu mu?
12 Kasım 2016 22:51