Pınar ÖNALAN

Hep Suç Bende Değil...

Pınar ÖNALAN

  • 353

Süte düşen o siyah lekeyi gördün mü.. 
Kimle konuşsam, kime sorsam feryad figan yakarışta.öfkeli isyan edercesine. nasıl görmem diyor nasıl görmem bu mümkün mü sizce..

Herkes aynı tepkiyi veriyor,sinirinden ne söyleyeceğini bilemiyor.Ahh o adamı bir elime geçirsem parçalayacağım profilinde bir duruşa sahip.

Kim yapmış olabilir peki bu ihaneti,onlarca insanın içeceği süte bu siyah lekeyi kim bulaşmıştırmış olabilir diye söylenip duruyorlar da,kimse de gönlünü taşın altına koymayı denemiyor.

Süte düşen o siyah lekeyi gördün mü cancazım,

Evet, süte düşen o siyah lekeyi hepimiz görüyoruz,hepimiz lekeden bahsediyoruz,üzüldüğümüzü dillendiriyor,iç acımızın türevini alıyor fakat merhameti ve şefkati unutuyoruz,kendimize duyduğumuz şefkâtin binde birini başkasına gösteremiyoruz, kimin yaptığının peşine düşüyor da bu adam,bu kadın niçin böyle birşey yaptı diyemiyoruz bunda bizim payımızın olup olmadığını hiç mi hiç sorma rikkatinde rıfkında bulunmuyoruz,çünkü biz hep sütten çıkan o ak kaşık olmayı kendimize uygun görüyoruz.

Ne zaman toplumun göğünde bir kuşun kanatları limelense,ne zaman toplumca kalbimiz kurtlar tarafından istila edilse bunda benim payım var mı diye sormak aklımızın kıyısına bile gelmiyor,kendimize toz kondurmuyoruz.

Hep yargılama yolunu seçiyoruz,bunu yaparken bile adil olamıyoruz.Tek bir açıdan acılarımızı seyre dalıyoruz basit, sığ,ezberlenmiş birkaç kelimelerle olayı geçiştirdiğimizi farketmiyoruz.

Derler ki insan psikolojisi herzaman karşısındakini suçlamaya meyilli.Başkalarını suçlu görür de kendini bu konuda hep temize çıkarır.

Zaten şiddetin,dehşetin,zülümlerin kaynağı da bu değil mi...

Ben herzaman haklıyım,sense hep haksız.İlişkilerimize konulan dinamitlerden biride bu değil mi.

Merhametimiz, şefkatimiz bu narsist bakış açımızdan ötürü tarumar olmadı mı?
Merhametini şefkatini güzel hasletlerini yitiren insan böylece gitgide canavarlaşmadı mı..?

Gayet tabii, süte o siyah lekeyi çalanın kimliği önemli,gerekli ceza verilmesi elzem,cezanın türü gerekli mercilerce belirlenmeli ve suçlu cezasını çekmeli fakat bununla beraber o siyah lekeyi süte atan kişi niçin böyle birşeye meyletti diye düşünmemiz de gerekmez mi..Bir insan hangi ruh halinde olabilir ki bu denli canileşebilmiş,insan bozması canavar olmuş.

Ortada büyük /çok çok büyük bir suç var.Öyle ki bu ahı göğe göndersen geriye taş yağdıracak kadar büyük bir suç. Bu suç sadece ne kadına ne çocuğa ne de erkeğe karşı işlenmiş ,bu İNSANLIĞA karşı işlenmiş bir suç..

Şiddetin istismarın her türlüsüne karşı çıkmalıyız. Adil bakabilmeliyiz yaşanan zulümlere,olanı biteni seyrederken eşit görebilme yetimizi kullanabilmeliyiz.Yoksa bizim zalimlerden ne farkımız kalır ki.

Çok fazla gündeme gelmese de şiddet gören erkekler de var ne yazık ki ve bizler bu konuyu hep gözardı ediyoruz.Erkekler ise bunu dile getirmenin mümkün olmadığını,dillendirilirse aciz, zayıf konumuna düşeceklerini biliyorlar.

Öyle ki çoğu kişi bunu inandırıcı bile bulmuyor,yalancılıkla suçluyor şiddet gördüğünü söyleyen erkekleri.

Çünkü toplumda " erkeklerin şiddet uygulayan kadınların ise şiddet gören" olduğu Allahın emri kadar kesinleşmiş.
Görüyoruz ki zulmü bile ırkçılığa bağlamışız.

Demek ki biz bir değerlendirme yaparken kadın erkek çocuk ayrımı yapmadan insanlığa karşı işlenen bu ve benzeri suçları bir bütün olarak ölçmeli öyle değerlendirmeliyiz

Fatma barbarosoğlu "Hayat teselli olmaktır"kitabında 
"herkes sınanır ve herkes sınanışını bir aynadan yansıyan görüntüde seyretmek ister"demiş.

Tam da bizim hislerimize biçilmiş bir cümle.Öz eleştiriden yoksun herkes tecavüzlerde, istismarlarda aslında aynadan yansıyan görüntüsünü seyrediyor.Ne alaka diyenleriniz olacak mutlaka, bakın şöyle bir bağ var. öfkelendiğimiz, suçladığımız o insanlarla aramızda.

Mesela tv dizilerinde uygun olmayan görüntüleri izlemekten,orada gerçekleşen ahlâk dışı olaylardan, tacizlerden,tecavüzlerden pek rahatsız olmuyoruz ve hatta normalmiş gibi izlenim veriyoruz,"aman canım sende ne var bunda"diyecek kadar masumane bir resim çiziyoruz.

Beynimize, kalbimize zehir zerk eden yüzlerce program var.Bunlardan biri de sörvayvır.

Hiç izlemediğim halde bir iki kez denk geldiğim görüntülerinde ahlâk kurallarını edebi /adabı hançerleyerek katledilmiş olduğunu gördüm. 
Üzüldüm,üzüldüğüm nokta ise milletimizin bayılarak seyrediyor olması ve masum bir yarışma olarak görmesi.

Bir de kalbimizi bir başka açıya çevirelim. Bakın neler neler var telkinlerine,25.karelerine maruz kaldığımız ve hafife aldığımız o programlarda.

Normalde mahallemizde nikahsız yaşayan bir çifti yerden yere vurup,ahlaksız olarak değerlendir,görünce selam dahi vermeyiz.Çoluğumuza çocuğumuza kötü örnek olduğunu düşünüyoruz da nedense ekranda sanatçı olarak nitelendirilen kişilerin nikâhsız yaşayışına tepki göstermiyor evlerimizin baş köşesinde yer veriyor üstelikte filmlerini izleyip sevgi gösterisinde bulunuyoruz.

Filmler de yeralan çocuk istismarlarına, kadınların hayatın her alanında bir meta olarak kullanılmasına niçin ses çıkarmıyor,rahatsızlık duymuyoruz.
medyanın gündemine göre sesimizin tonunu ayarlıyoruz,

oysa biz medyanın kuklası olmaktan öteye geçmeliyiz,bir duruşa sahip olmalıyız hiç olmazsa.
Zalimi de alimi de yetiştiren anne babalar değil mi.

Öyleyse soralım kendimize biz nerde yanlış yaptık.Neyi eksik bıraktı,hangi değerlerimizi unuttuk,diğergamlığımız nerede kaldı bizim..?

Şimdi bir kez daha sütteki o siyah lekeyi gördün mü diye soruyorum

Süte o siyah lekeyi kim döktü?
Onu döken kadar dökülmesine türlü zeminler hazırlayan senaristin,magazincilerin,televizyoncuların,gazetecilerin ve onları destekleyen halkın hiç mi suçu yok.

Artık ak kaşıklıktan çıkıp özeleştiride bulunma zamanı,konuşmak daha ziyade eyleme geçmek önemli,hakimliği bırakıp yargılamaktan öteye geçip işlenen suçların perde arkasında ne kadar rolümüz olduğunu tartışmalıyız,düşünmeliyiz ve akletmeliyiz. En mühimi illa ki bir çözüm yolu bulmalıyız uyuyan ruhlarımızı uyandıracak ,kurumuş dallarımıza ab-ı hayat olacak bir çözüm. 


Yoksa suçlu aramakla yada salt idam cezası vermekle bu kısır döngüyü ortadan kaldırmayı düşünmek düşüncesizliğin en önde gideni değil de nedir?
Hadi bu sefer daha suçu işleyenin hayatına son verip idam ettik diyelim ya fikir tecavüzleri ne olacak,peki onlarıda idam edebilecek miyiz?

"insanın ruhunu bir gaz odasına" benzeten viktor frankl yazsaydı bu yazıyı şöyle seslenebilirdi zannımca.

Yargılamak kolay,biz kolay olanı seçiyor, sahaya inmiyoruz.İlim boyutunda konuşup çözüm bulmayı bekliyoruz.Odaya sızan gazın tüm vücudunu sardığı bir kişiye dışarıda ki birisinin seslenerek pencereyi açın demesi kolay,
Mühim olan içeri girip o pencereyi açmak,
Onun duyfularıyla hemhal olmak,
Denesene madem öyle kolaysa dışarıdan müdahale cancazım.

Bir defa odada gaz sıkışıklığında boğulurken dışarıdan bir sesin sana pencereyiiiiiii aaaaaaç dediğini tahayyül etse madem ..

Ne hissedersin. Sesi duymasın bile emin ol kardeşim.O halde ruhu sıkışıp kalmış, bataklık içinde boğulmuş olan birini idam etmek çözüm mü sence..eğer öyleyse önce kendi karanlıkfikirlerini idam etmeyi denesene.
Fikir bataklıkları islamın nuruyla aydınlanmadıkça bedenleri istediğin kadar idam et,dur?
Dünden bugüne değişmediyse bugün değişeceğini sanman
Elmanın armutlaşmasını istemen kadar abesi iştigal,hala tek tarafllı düşünüyorsan başı sağolsun tüm insanlığın,ruhuna el fatiha,kim bilir belkide fatiha hürmetine diriliriz bir gün ölmeden önce.

Yazarın Diğer Yazıları