“Eskiden bir tane sevgilim vardı” dedi. “Uzak bir mahallede oturur, haftada bir zor görüşürdük. Hep çekinirdi, yine haftada bir iki kez açılan sinema salonun en karanlık, en kuytu yerine saklanır gibi otururduk. Heyecandan titrerdik ikimizde. Öpmek isterdim, öptürmez, koklatmazdı. Sadece ellerini tutmama izin verirdi.
Elleri de minik minik olduğundan kaybolurdu avuçlarımda. O babasından korkardı, ya duyulursa diye. Bense, bir şey olmaz, der, korkmadığımı göstermek için yüksek sesle söylerdim bunu.
Oysa korkardım, bir çok dayısı, iki ağabeyi vardı.
Bir yakalansak dayak yemek şüphe götürmezdi...
Ama ben inadına korkmadığımı söylerdim.
O zamanlar öğrenmiştim aşkın yalanda söyletebildiğini.
Daha sonra uzak kentlere gittiler..
Ağladım ardından.
Mektuplarını ulaştıracak bir tanıdık bulduk.
Bir ay boyunca mektubunu beklerdim.
Ama mutluydum sevgisinden. Seviyordu beni. Emindim bundan.
Şimdi ise on sevgilim var.
Hepsi de öptürüyor...
Haftada bir iki değil her gün görüşüyoruz.
Ayda bir mektup değil günde beş mesaj çekiyoruz.
Ama mutlu değilim gibi sanki, arada bir boşluk var.
Bu neyin boşluğu?
Bu sevginin boşluğu, dedim.
Nasıl yanı, dedi.
O bir sevgilin seni seviyordu diye devam ettim. Emindin sevgisinden. Sana öptürmeyen başkasına da öptürmediğinden emindin.
Sevgisi tamdı yüreğinde. Ama şimdi on sevgilin var ama sevgilerinden emin değilsin. Emin olmayan sevginin verdiğidir boşluk. Boşluk yüreğindedir.
Ve unutma, bir yürekte sadece bir sevgi yaşar.
Birden fazla aşk ise bir boşluk yaratır.
Ve bu boşluğun ne olduğunu bilemezsin.
AşkYazarı MustafaÇifci