Ayhan ÇİFTÇİ

Yavuz Sultan Selim'in hekimi-Devrekani Ahi Çelebi Mahallesi…

Ayhan ÇİFTÇİ

  • 1939

Bugün sizlere hazine üzerinde oturan ancak farkında olmayan Devrekani’yi anlatacağım.

Hep hakkının yenildiğini düşünmüşümdür. Çalışkan, temiz, cefakar insanları var; ancak bir türlü potansiyelini ortaya koyamayan bir ilçe…

Bu Kastamonu ve ülkemiz adına büyük bir kayıp.

Gerçekten okuduktan sonra sizde şaşıracak, böyle bilmiyorduk diyeceksiniz.

Devrekani’nin, Osmanlı Devleti döneminde en iyi atları yetiştiren ilçe olduğunu biliyoruz…

Hatta Cumhuriyet Döneminde de bir süre öyle devam etti.

Örneğin, 1993 Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazanan ‘Abrek’ isimli at, Devrekani at çiftliğinden yetişti.

Aynı at Fransa’da yapılan koşularda 6 madalya kazandı.

Yine 2002 yılında Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazanan “Rettin” isimli at bu çiftlikte yetişti.

Ancak ne olduysa kapandı bu çiftlik, bu hüviyetini kaybetti.

Yine Fatih sultan Mehmet Han’ın annesinin de bu ilçeden olduğunu ve gelin gittiğini de biliyoruz.

1425 yılında 2 Murad, İsfendiyar Beyin oğlu 2. İbrahim’in kızı (DEVREKANİLİ) Halime Hatun ile evlenirken, 2. Murad, kız kardeşlerinden Selçuk Hatun’u 2. İbrahim ile evlendirmiştir. Diğer kız kardeşi Sultan Hatun’u da İsfendiyar Beyin diğer oğlu olan ve Osmanlı hizmetine girmiş bulunan, Çankırı Sancak Beyi Kasım’a vermiştir. (İ. H Uzunçarşılı “Çelebi Sultan Mehmed’in kızı Selçuk Hatun Kiminle Evlendi? Belleten, 82, 1957, sf255)

Tarihinde hep kendi kendine yeten bir ilçe olmuştur.

Atatürk’ü çiftliğinde misafir eden ilçede belediye başkanlığı da yapan 2. ve 3. Dönem Kastamonu milletvekili, Kastamonu Çiftçiler Birliğini de kurarak Atatürk’ü fahri başkanı yapan Mehmet Fuat Bey’in katkıları büyüktür.

Cumhuriyetin kuruluşunda tarımda makineleşmeye katkı sunan bir ilçedir.

Atatürk’ün ayrılmasından sonra Kastamonulu çiftçiler, 10 Eylül 1925’de toplanmışlar ve birliği aktif hale getirmek için yönetimi belirlemişlerdir. Toplantıya çiftçi milletvekillerinden ve Atatürk’ü Devrekâni’de çiftliğinde ağırlayan Mehmet Fuat Bey başkanlık etmiş, yönetimi oluşturmuş ve üyesi olmuştur. Daha sonra Atatürk’e kurulduğuna dair telgraf çekimli cevaben gelen telgrafta da Atatürk birliğe başarılar dilemiştir. (Mustafa  Eski, Atatürk’ün Kastamonu’yu Ziyareti, sf 78)

Özellikle temiz havasıyla, yaygın mezralarıyla tarım ve hayvancılığın en üst düzeyde yapıldığı ilçeler arasında adı geçmiştir.

Kastamonu’ya ve ülkemize büyük değerler kazandırmıştır.

Merhum hayır adamı Mustafa Kaya, Cemil Atay, Muzaffer Ali Mühto…

İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Adil Aydın, Mehdi Keskin…

Tayyar Altıkulaç, Oğuz Atay, Kemal Pattabanoğlu…

Hattat Yusuf Sezer, Ahmed Özkan Kureyşi, Hakkı Köylü ilk akla gelenleri…

6,5 asır öncesine gidelim, bir düşünelim…

Candaroğulları Beyliğinin ikinci döneminde ve özellikle İsfendiyar Bey zamanından sonra Devrekani’nin önemi büyüktür.

Bu döneme ait hadiselerin tetkikinden İsfendiyar ve oğlu İbrahim Bey’lerin aile efradıyla birlikte hayatlarını burada geçirdikleri anlaşılmaktadır.

Çayırcık Köyü’nde bulunan cami ile bazı harabelerin bu döneme ait olduğu, hatta son yıllara kadar bazı kısımları mevcut olan duvarların İsfendiyar Bey’in sarayının kalıntıları olduğu; buradaki caminin de sarayın dahilinde bulunduğu söylenmektedir.(Kastamonu Tarihi T. Mümtaz Yaman sayfa: 158)

 Buranın dışında günümüzde yok olmaya terk edilmiş, bırakın restorasyonu henüz etrafına tel örgü dahi çekilmemiş bir hamamı daha vardır. Bu 550 yıllık İsmail Bey hamamı moloz yığını oldu.

Hamam, Devrekani İsmail Bey mahallesinde ve ismiyle yaşayan camisinin yanındadır. Bu hamamı Candaroğulları'ndan İsmail Bey yaptırmış ve oradaki camiye vakfetmiştir.

En azından camisi restorasyonla kurtarıldı sayılır. İnşallah, tarihi hamamda hak ettiği değeri görür.

Konumuza dönecek olursak, meşhur Candaroğlu İsmail Bey, İstanbul’un fethinde şehri Bizans İmparatorundan isteyen kutlu komutandır.

İsmail Bey, Devrekani’yi otlağı olarak kullanmış, atlarını buralarda gezdirmiştir.

Devrekani’nin bilinmeyen bir diğer hazinesini sizlerle paylaşacağım.

Devrekani merkez mahalleri denilince akla ilk Kurtşeyh Mahallesi ve İsmail Bey Mahallesi gelir.

Ancak, Ahi Çelebi Mahallesi’nin bunların aksine isminin nerden geldiği pek bilinmez.

Bu mahalleye ismini veren kişinin Yavuz Sultan Selim Han’ın hususi doktoru olan Ahi Çelebi olacağı hiç akıllara gelmez. Acaba öyle midir?

Ahi Çelebi aynı zamanda İstanbul Eminönü’nde bir caminin de banisidir.

Meşhur Katip Çelebi’yi seyyahlığa teşvikine zemin hazırlayan cami…

İsmi araştırıldığında şöyle bir özgeçmişi çıkıyor…

İstanbul’daki Ahi Çelebi Camii’nin kurucusu yükseliş dönemi hekimbaşılarından Tebrizli Kemaleddin oğlu Mahmud veya meşhur unvanıyla Ahi Çelebi’ydi.

Aslen Tebrizli olan Ahi Çelebi’nin babası, İran’dan göç ederek Kastamonu’da hüküm süren Candaroğulları Beyliği’nin hükümdarı İsmail Bey’in hizmetine giren Hekim Kemalettin’di.

Muhtemelen babasının görevi sırasında Kastamonu’da doğan Ahi Çelebi de ilk tıp eğitimini babasından almıştı.

Fatih’in Candaroğulları Beyliği’ne son vermesiyle İstanbul’a gelmişti.

Burada muayenehane açtı, Fatih Hastanesi’nde doktorluk yaptı.

Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde hekimbaşılık yaptı.

Yaptırdığı cami’de rüya gören Evliya Çelebi seyyah oldu.

Katip Çelebi, meşhur Seyahatnamesi’ni kaleme almasına sebebiyet verecek olan rüyayı bu camide görmüştür. (Kaynak: Önder Kaya, Yitip Giden İstanbul, sf95)

Kastamonu öyle bir şehir ki, ne okusan karşına çıkıyor, ne görsen gözünün önüne geliyor.

Kıymetini bilmek dileğiyle…

Yazarın Diğer Yazıları