Gökhan ALTUNDAL

BİZ TOPRAKLARI DEĞİL GÖNÜLLERİ FETH ETMEYE GİDİYORUZ

Gökhan ALTUNDAL

  • 667

Bugün çok kutlu bir gün, 29 Mayıs 1453 tarihinde günlerden Salı günü II.Mehmed Han artık bir Fatih olmuştur. İstanbul’un fethi kendisine nasip olmuştur.

Peki İstanbul’un fethi bu kadar kolay mı olmuştur?

Tabi ki hayır 

Gelin hep beraber İstanbul’un fethinin nasıl gerçekleştiği, öncesi ve sonrasında nelerin yaşandığını hep beraber inceleyelim.
İstanbul Doğu Roma imparatorluğunun başkenti olmakla beraber aynı zamanda da kalbidir. Konstantin tarafından kurulan bu şehir de Konstantinapolis yahut Konstantiniye olarakta bilinmektedir. Zengin kaynakları oturmuş bir şehir kültürü ve gelişmiş bir ticaret ağı bulunan şehir mükemmel bir şekilde korunmaktadır. Bizans tahtında oturan kral surların asla geçilemeyeceğine ve boğaza çekmiş oldukları zincirden halkanın aşılamayacağına o kadar inanmıştır ki, bu yüzden zevk-i sefa ile günlerini dolu dolu geçirmektedir. Ve bir gün o surların aşılacağı bunun ise genç ve hiddetli bir delikanlı tarafından yapılacağını söyleseler başta kendisi olmak üzere herkes bunu gülerek karşılar ve asla inanmazlardı.

Ve inanmadılar da…

Henüz çok genç yaşlarda oturduğu Osmanlı Tahtına vekâlet ettiği dönemde babasına yazdığı o müthiş mektupla içindeki o müthiş liderlik vasıflarından bir kesiti göstermişti zaten ve bundan önemlisi babasını ikna etmiş ve devletin bekası için genç yaşta oturduğu tahtan feragat etmiştir. Babası Sultan II. Murad Han vefat ettiği vakit görevin gerçekten kendisine geldiği ve kaderin ona biçtiği rolü yerine getirmek için hiç durmadan çalışmalara başladı. Çıkacağı hiçbir seferi ne yanındaki ümeraya ne ulemaya ne de orduya hiçbir zaman söylemedi. “Yapacaklarımı Sakalımın Bir Teli Bile Bilseydi, Sakalımın O Telini Hemen Koparır ve Yakardım” diyerek bunun sebeplerini açıklamıştı aslında 

Dedesi Yıldırım Bayezid Anadolu hisarını yaptırmıştı ve birçok kez Sultan II.  Mehmedin de hayallerini süsleyen İstanbul’a seferler düzenlediyse de muvaffak olamamıştı. Tarihten dersler çıkararak tekerrüre düşmesini önlemek en büyük liderlik özelliklerinden biridir. Fatih Sultan Mehmed Han da bunun farkında olarak dedesi Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu hisarının karşısına projesini kendi çizdiği ve inşaatında bilhassa kendisi çalıştığı Rumeli hisarını inşa ettirmişti.

Daha sonrasında kendisine tepki gösteren tebaasına ve devlet adamlarına hiddetle sert cevaplar vermiş İstanbul’u neden bu kadar feth etmek istediğini sorduklarında ise Önce o benim kalbimi feth etti diyerek. İstanbul’a olan gerçek aşkını “Avni” mahlasıyla yazacak olduğu şiirlerinin hakkını verir bir sözle ifade etmiştir.

Eline kalemi almış devletin sevk ve idaresinden arta kalan vakitleri hocası ve Şeyhi Akşemsettin h.z ile tefekkür etmiş ve çizimler yapmış adını da yırtıcı bir kuş olan “Şahin” olarak koyduğu bir yüzyılı sonlandırıp diğerini başlatacak olan koca bir imparatorluğu tarihin tozlu sayfalarına gömecek olan topu icat etmiştir. Aslında fetih ateşini yakan kalbine ilham veren içine titreten ve her şeyin üstünde tek gayesi Alemlere rahmet olarak gönderilmiş Son Peygamber H.Z Muhammed (S.A.V)’in o müthiş sözüne nail olabilmektir. “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” Ve bütün hazırlıklar tamamlanır o kutlu fetih hareketi bir sabah namazında Fatihin arkasında saf tutan yüreği iman ateşiyle yanıp tutuşan tek gayeleri haçlı zulmü altında kavrulan Konstaniye’yi feth etmektir.

Başkomutanları, Sultanları ve hükümdarları Sultan Mehmed Han’ın dediği gibi “Ya ben İstanbul’u alırım ya da o beni” İnananlar her zaman kazananlardır ve o kutlu ordu ve Sultanları bu kutlu fethe o kadar inanmıştılar ki gemilerin karadan yürümesini hayallerinde bile göremeyecek olan Bizans kralına elçiyle yolladığı mesajda bunu belirtmişti aslında. “Sizin hayallerinizin ulaşamadığı yerlere benim kudretim ulaşır” Ve Fethin müjdelenmesi için ilahi bir kudrette bir mucize gerekti. Bu mucize Akşemsettin hazretlerinin himmetiyle fatihin hayalini paylaşan yaşına aldanmadan yüzyıllar öncesinde İstanbul surlarına dayanan ve mezarının burada bırakılmasını vasiyet eden Ebu Eyyûb El-Ensarî hazretlerinin kabrinin bulunmasıyla beklenen müjde gelmiştir.

Sultan Mehmed’in inancı dirilmiştir ve ordusuyla beraber artık yegane hedefi konstaniye yi haçlı zulmünden kurtarmak onu hilalin altına olarak düşlerini süsleyen bu amacına ulaşmak.

Şehir Ulubatlının surlara Osmanlı İmparatorluğunu temsil eden bayrağı dikmesiyle düşmüştür. Şehirdeki Yerli Halk “Kardinal Külahı Görmektense Osmanlı Sarığını Yeğleriz” diyerek Fatih Sultan Mehmed hana olan saygılarını göstermiştir. Sultanda buna karşılık şehrin yağmalanmasını ordunun hakkı olmasına rağmen yasaklamıştır. İnsanların ibadet özgürlüklerini serbest bırakmıştır. Ortodoks patriğine hoşgörü gösterirken Katolik kilesesi ile aralarının bir daha birleşmemek üzere ayrılmasını sağlamaktır.

Selam olsun her şeyden önce inanmakla başlayan ve hayallerinin peşinden koşan Fatihin ve neslinin evlatlarına 

Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi “ Bu millet Ölmeyecekse, Bu Fatih Dirilecektir”

İçimizde yine aynı heyecan, aynı aşk ve aynı şevk var

Ecdadın bin bir zorlukla uğruna kanlarını dökerek canlarını vererek hilali daim kıldıkları ve fethin simgesi haline gelen Ayasofya müze olma zulmünden kurtulacak ve tekrar Bilal-i Habeşi’nin okuduğu ezanı şerifin heyecanıyla Ayasofya minarelerinden bütün İstanbul’a çağrıda bulunacaktır.

Selam ve Dua ile Kalın…

Yazarın Diğer Yazıları