İlknur ESKİOĞLU

İnsan ve hayvan

İlknur ESKİOĞLU

  • 2338

İnsan, eşref-i mahlûktur. Aklî, fikrî ve zihnî yönden bütün yaratılmışlardan üstündür. Ne yere ne de göğe sığan Allah (cc), yalnızca mümin kulunun kalbine sığmıştır.

Rahmân ve Rahîm, yarattığı her nimeti, insanın hizmetine sunmuştur. Hizmetine sunduğu nimetlerden birisi de hayvanlardır. Hayvanlar da Allah’ın (cc), “Ya Hayy” İsm-i Celil’inin tecellisidir. Ekolojik dengenin çok mühim bir parçasıdırlar.

İnsanlar, hayvanlardan pek çok alanda faydalanırlar. Fakat yaratılış gâyesinin dışında kullanılan hayvanların, “zulme marûz kalan dilsiz masumlar” kategorisinde, her geçen gün sayıları fâhiş artış gösteriyor.

İnsanın insana karşı yitirdiği merhameti, şefkati ve sevgiyi hayvanlardan da esirgiyoruz. İnsan akıl gibi bir nimete ve aklını kullanarak kalbî hisleriyle duygu ve düşüncelerini yönlendirebildiği bir tıynete mâliktir. Eğer insan, aklını hakikatten yana kullanamazsa hayvandan da aşağı bir duruma gelir. Hayvandan da aşağı bir duruma gelecek olan insan, kendisini görmeyip hayvanları aşağılık olarak görüyor ne yazık ki!

Hayvanlara karşı zalimâne bir tavır sergileniyor. Hayvanlar hak etmedikleri zulme, azâba marûz kalıyorlar. Hayvanların zevk için canlarına kâst ediliyor. Ölçüsüz avlanılmaları ve tüketilmeleri, tabiî dengenin bozulmasına sebep oluyor. Hayvanlar, birbirileriyle güreştirilerek eğlence mevzusu hâline getiriliyorlar. Deney aracı olarak kullanılıyorlar. Hele ki onların, şehvet aracı olarak görülmelerini insanın havsalası almıyor! Bu kadar mı, Lut (as) kavminde de sapkın, cahil, aşağılık ve mukaddesâtımıza karşı liyâkatsiz olduk? Oysa biz, ineği sağan bir kişiye, ineğin memeleri incinmesin diye tırnaklarını kesmesini buyuran bir Peygamber’in (sav) ümmetiyiz. Ne ara bu denli habîs ruhlu olduk Allah’ım?

En çok da hakârete uğrayan hayvanlar oluyor. Birbirimize karşı öfkelendiğimiz zamanlar da bazı hayvan adlarını söyleyerek kendimizi müdâfaa ediyoruz. Hayvanların adını kullanarak birbirimize öfkemizi kusarken; aslında karşımızdakine hakâret etmiyoruz, hayvanlara hakâret etmiş oluyoruz. Çünkü hayvanlar, insanlar gibi akıl ve düşünceye mâlik olmadıkları hâlde yeri geliyor insanlardan da sadâkatli, ferâsetli olabiliyorlar. Menfaat uğruna sevmiyorlar. Onların sevgisi hasbî oluyor. Bu yüzden hayvanlardan, gayriahlâkî davranışların yerini alacak, hem ahlâkî davranış hem de insanlık dersi almaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Bu kâinatta, hayvanların da yaşama hakları vardır. Müreffeh bir hayat yaşama ve vazifelerini ifâ etme hakları bu denli ellerinden alınamaz! İnsanın vakti verene vakit ayıramadığı, YARATANI ihmâl ettiği şu âhir hayatta, hayvanlar zikirle hemhâl oluyorlar. Kendilerine verilen zikir adetini, tamâma erdirmeden ölmüyorlar. Ancak insan, hayvanın zikrine mâni oluyor. Tıpkı materyalizm ve seküler hayatın aldatıcı nümayişinin, insanın zikrine mâni olduğu, fikrî ve zihnî yönden tekâmüle ermesine prangalar vurduğu gibi!..

Osmanlı’da sahipsiz hayvanların bakımının ve korunmasının devlet tarafından sağlandığını, hayvanlara mahsûs vakıflar kurulduğunu biliyoruz. İslâmiyet hayvana ve hayvan haklarına her zaman ehemmiyet vermiştir. Hayvanların, meşrû bir gerekçe olmaksızın haksız sebeplerle öldürülmelerine müsâade edilmemektedir. Eğer tabîata ve insanlara, faydasından ziyâde zararı dokunuyorsa işkence ve eziyet çektirmemek şartıyla öldürülmelerine cevâz verilmiştir.

Yırtıcı, saldırgan ve zehirleyici vâsfı ağır basan, herhangi bir hastalığa dûçâr olan ve yaşı ilerlemiş hayvanların öldürülmesi mevzûbahis olduğunda dâhi kalbimizden merhameti ve şefkati bir köşeye atmamamız gerektiği emrediliyor. Faydası, verdiği ziyândan çok olan hayvanların ise zâlimce katledilmesi, onlara işkence çektirilmesi, şehvet esiri olarak görülmesi, ne yapanın ve yaptıranın ne de bu zulümlere, hâinliklere seyirci kalanın yanına kâr kalır.

Mevzû hayvanların, Allah (cc) adına kurban edilmesi olunca, hayvanlara her türlü vahşeti ve cinâyeti revâ gören gürûh; birdenbire hayvanlara karşı sevgi beslemeye başlıyorlar. Hayvanlar açlığa, susuzluğa ve sevgisizliğe mâhrum edilirken, ayaklar altında çiğnenirken, araçlar altında ezilirken, canlarına kâst edilirken; bu saygısızlıklardan, câniliklerden zevk alan gürûhun, hayvanlara beslediği sevgi mefhûmu nerede kalıyor peki?..

İnsan, kendisine yapılan iyiliği unutuyor da kötülüğü hiç unutmuyor. Buna mukâbil hayvan da kendisine kim bir kap su ve bir dilim ekmek vermişse onu unutmuyor. İnsandan da sâdık bir dost ve koruyucu bir kalkan olabiliyorlar. Nitekim Allahü Teâlâ, Allah Resulü ’nün (sav) ve Ebu Bekir’in (as), Mekkeli müşriklerin zulmünden kurtulmasına bir ÖRÜMCEĞİ vesile kılmamış mıydı?

İnsan, gerçekleşmesini istediği nice tahayyülünün ve gâyesinin uğrunda ter akıtırken, hayvanlar ne için yaratılmışsa sadece o istikâmette yaşıyorlar ve hedeflerine ulaşıyorlar. Kendilerine mâhsus vazifeleri neyse onu/ onları ifâ ediyorlar. En zararlı hayvan bile ya tabîata ya da insana, muhakkak bir fayda sağlıyor.

Gözyaşı illâ insana mı hâstır? Hayvanlar da ağlar. Ama bir izbelikte ama tüylerinin diken diken olduğu soğuk kış gecelerinde ağlarlar. Belki de gözyaşı katreleri, onların bir içim suyu olur. Allah (cc) hesap gününde hayvanlara, bu tahkir ve kerih davranışları sergileyenlerden haklarını aramaları için mühlet verecek ve onları tekrar toprak hâline getirecek. (Peygamberlerle râbıtası olan 10 hayvan müstesnâ!)

Hayvanların, hürriyetine kavuşabilmeleri için insanların, hayvanlara karşı mesuliyet ve muâvenet şuûruna bürünmüş olmaları gerekir. Hesap gününde, bizden şikâyetçi olmaları da bize şefâatçi olmaları da onlara karşı davranışlarımızın nasıl olduğuna bağlıdır. Allah’ın (cc) rızasına uygun ve hayvanların da bize şefaâtçi olacağı vefâkâr davranışlar sergileyebilmenin şuûrunda olabilmek duâsıyla…

Yazarın Diğer Yazıları