İlknur ESKİOĞLU

Karanfil, rengini 'kadınların kanından' almasın artık!

İlknur ESKİOĞLU

  • 1681

Kadın erkeğe örtü, erkek de kadına örtüdür. Yaratılış bakımından birinin diğerine hiçbir üstünlüğü yoktur. Kadın ve erkek, Allah (c.c) katında birbirine eşittir. Kadın ve erkeğin dini hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir. Asıl üstünlüğün ise takvâda olduğunu Kur’an-ı Kerim bildirmektedir.

Erkek kas gücü olarak, kadın da duygusal hisleri bakımından daha güçlü yaratılmıştır. O yüzden kadın ve erkek birbirini tam anlayan, tamamlayandır. Nitekim Hz. Havvâ (r.a) vâlidemiz yaratıldığında Hz. Âdem’e (r.a), “Sen, benimle sükûnet bulasın diye yaratıldım” demiştir. Allah Resûlü (s.a.v) Vedâ Hutbesinde Allah’ın (c.c) adına söz verilerek alınan kadının, iffet ve namusunun korunması gerektiğine, kadının erkek, erkeğin de kadın üstünde hakkı olduğuna değinmiştir.

Ayaklarının altına cennet serili olan kadın, annedir. Çocuğunun ilk öğretmenidir. Kadın vefâdır. Kurucudur. Koruyucudur. İslâmiyet kadına ehemmiyet vermiş, onu kıymetli görmüştür. İslâmiyet kadar da hiçbir düşünce ve ideoloji kadına bu denli değer vermemiştir.

İslâm ile bağdaşmayan bu düşünce ve ideolojiler yüzünden kadın mefhûmu da münâkaşa mevzusu hâline gelmiştir ne yazık ki! İslâmi değer ve inançlarımız eritilerek bu düşünce ve ideolojilerin tuzağına düşürüldük. Savaşta en çok mağdur olan ve zorbalığa, şiddete en çok maruz kalan kadın oldu.

Kadının kendisini esir gibi hissetmesine sebep olan bu batı menşei düşünceler, kadını reklam malzemesi hâline getirerek asıl esâreti kendileri yaşattılar. Kadın cinsel objeden ibaret görüldü. Hâliyle kadın fıtratından soyutlandı. Kadını, kapitalizmin pazar alanı olarak gösterip asıl köleleştiren de kendileri oldular. Feministler bu köleleştirmeye de çağdaşlık, özgürlük ve eşitlik maskesini giydirdi. Sanayileşmenin de etkisiyle sosyal hayata atılan kadın, postmodern yaşam tarzı, seküler ve hümanist düşüncelerin de tesiri altında kaldı.

Ruhundan koparılan kadın, bir bedenden ibâret görülmeye başlandı. Sonrasında da mevzu, cazibesini ispat etmek istercesine bedenleri ifşâ etmeye kadar gitti. Herhangi bir ürün tanıtımında, üründen ziyâde kadın "kukla" olarak deşifre edildi.

Kadın, ruhunu kaybetti. Kur’an ve sünnetin kadına verdiği değer de kaybettirildi. Ne zaman ki feminist düşünce (düşüncesizlik), kadının kocasına hizmet edecek, çocuğuna bakacak bir "meta" ve evinde duracak bir "kukla" olmadığını dimağlara yerleştirmeye çalıştı; işte asıl o zaman kadının, her yerde "meta ve kukla" olarak kullanılması böylesine sökün etti.

Kadını, erkekle yarıştırmaya çalıştılar. Buna da özgürlük ve medeniyet dediler. Oysa İslâmiyet kadına bu özgürlüğü, en sâf mefkûrelerle vermişti. Bir kadın pekâlâ sosyal hayatta ehil olduğu işlerle meşgul olabilir. İslâm kadını sosyal hayattan soyutlamadı. Lâkin bunun, İslâmi ölçüler doğrultusunda olması kadar da tabîî bir ahvâl söz konusu olamaz.

Bizim ilmî faaliyetlerde bulunmuş bir Aişe (r.a) annemiz var. Tüccarlık yapmış bir Hatice (r.a) annemiz var. Yine savaş meydanlarında şehit düşmüş ilk kadın şehidimiz, Hz. Sümeyye (r.a) annemiz var. Ve bu misâlleri çoğaltabileceğimiz İslâm ruhuyla yaşamış nice annelerimiz var.

İnsan, ruhsuz batı ile İslâm’ın ruh kökleri arasında kalakaldı. Kadını bir metâ, köle, şehvâni duyguların aracı, reklam malzemesi ve şeytan gibi gören, uğursuz addeden ve kadına bir bez parçası kadar bile ehemmiyet vermeyen İslâmi değer ve inançlarımız değil; bizi cellâdına âşık zihniyete büründürmeye çalışan batıdır. Zulme, şiddete, tacize dûçar olan kadına bunları yaşatanlar; mukaddesâtıyla katiyyen alâkası olmayan, İslâm ahlâkından âciz kalmış yaşayan ölülerdir!

Medeniyetin beşiği zannedilen Avrupa’da kadına nasıl bakılıyordu peki? Yunan düşünürlerinin kadın hakkındaki müşterek düşünceleri: Kadın aşağılık, güçsüz ve eksik yaratılmıştır. Dikkatinizi celb etmek istiyorum! Allah’ın (c.c)  yarattığına eksik demek de ne oluyor? Kadınlara kerih davranışları sergileyenler çok mu tekemmüle erişmiş oluyorlar? Roma’da kadın: Ruhu olmayan bir şey! Bu cümleyi tekrar tekrar mütâlâa etmek değil, etmemek yanlış olur! Eski Çin’de kadın: Aşağılanan, dışlanan, küçümsenen bir varlık gibi! İnsan sayılmıyor ve kız çocukları doğduğunda isim dâhi verilmiyor. "1,2,3" diye çağrılıyor. İşte bu düşüncelerden ötürü kadın şiddete maruz kalmıyor mu? Aşağılık görüldüğü, dışlandığı, küçümsendiği için canına kast edilmiyor mu? Çin’in özellikle büyük şehirlerinde fahişelik çok yaygındı ve kadın alınıp satılan bir maldı. Hindistan ise; kocası ölünce kadın da peşinden yakılıyordu. Kocası kısırsa kadın başkasıyla beraber olabiliyordu. Budizm de kadın: Zavallı, nankör, hâin ve zehirli bir yılanın timsâliydi!

Semavi dinlerden Yahudilikte Hz. Âdem’in yasak meyveyi yemesine Hz. Havvâ’nın (r.a) sebep olduğu düşünüldüğü için suçlu da Hz. Havvâ (r.a) görülüyordu. Yahudilikte olan bu inanç da İslâm’a mâl edilmiştir. Hristiyanlık da ise; erkeğin kadın için değil kadının erkek için yaratıldığı düşüncesiyle erkeğin üstünlüğüne inanılıyordu. Yine İngiltere de yeni evlenen kadın, ilk yirmi dört saatini bölgenin şerifiyle geçirmek zorundaydı.

Cahiliye döneminde de kadın bir mal olarak görülüyordu ve hiçbir değeri yoktu. Ne malı ne de bedeni üstünde hak iddiâ edebilirdi. Kız çocuğu utanç demekti. Diri diri toprağa gömülüyordu.

İslâmiyet işte bu düşüncelere mâlik olanların üzerine güneş gibi doğmuştur. İslâmiyet kadını hor, hâkir, aşağılık görmemiş; bilâkis böyle gören zihniyetin tarumar ettiği bu dünyayı, yaşanmaya değer kılmıştır. Ancak yine de kadına hak ettiği değer verilmiyor. Bu zihniyetlerin dayattığı düşünce yapısı, devam ediyor maalesef.

Her sene 8 Mart tarihinin "Dünya Emekçi Kadınlar" günü olarak anılması da düşündürücü bir mevzudur. ABD’nin New York şehrinde, bir fabrikada 8 Mart 1857’de çıkan yangında, 129 kadın işçinin hayatını kaybetmesinden sonra 8 Mart günü, BM nezdinde "Kadınlar günü" olarak anılmaya başlamıştır. Kadına biçilen kefen ortadayken hangi kadınlar günü kutlamasıdır bu?

Adının mânâ ve mahiyetiyle örtüşmeyen bu günü, mukaddesâtımızla yeniden inşa ederek hayr tohumlarını yeşertebiliriz. Bomboş gösterilerden ibâret kalan faaliyetleri; irfânımız, ananelerimiz, örf ve âdetlerimizle tekrar yoğurabilir, mayası kuvvetli bir mefkûre meydana getirebiliriz. "Kadına şiddete hayır!" sloganı satıhta kalıyor ve şiddete meyledilecek menfi algılar zuhur ediyor. Bunlara mâni olabilir, yekvücut olabiliriz. Kadınların sadece bir gün hatırlanacak kadar değersiz olmadığının şuûrunu uyandırabiliriz.

Kadınlar günü, öyle günlere vesile olsun ki; hiç kimse bundan sonra kadınların öldürüldüğünü, tacize uğradığını, darp edildiğini duymasın! Öyle bir gün olsun ki; kadına maddi ve manevi şiddetin ve tacizin son fâslı olsun ve kadın hak ettiği değeri görebilsin inşâallah. Ülkemizde, kadınlar gününde kadınlara dağıtılan karanfil, rengini "kadınların kanından" almasın artık!..

Yazarın Diğer Yazıları