Mehmet SAYAN

BAYRAM BEKLEYİŞİ (HİKAYE)

Mehmet SAYAN

  • 292

Akşam yemeğini yedikten sonra salona geçerek televizyonu açtım. Haberler başlamıştı. Eşim mutfakta işlerini bitirmeye çalışıyordu. Haberlerden sonra başlayan diziyi hiç kaçırmazdık. Bu sebeple eşime: “Fatma senin dizi başladı hadi gel.” diye seslendim. Eşim: “Geliyorum Ahmet Bey.” diye cevap verdi. Gerçekten de biraz sonra Fatma Hanım elinde çay tepsisiyle odaya girdi. Çaylarımızı yudumlarken tiryakisi olduğumuz diziyi seyretmeye başladık.

Diziye tam kendimizi kaptırmıştık ki telefon çaldı. Arayan tek çocuğumuz olan sevgili oğlumuzdu. Hal hatır sorma ve sohbetten sonra ahizeyi konuşmak için bekleyen Fatma’ya verdim. Fatma Hanım oğlumuzun sesini duyar duymaz her zaman olduğu gibi heyecanlandı, sesi titredi. “Bayramda gelecek misiniz?” diye sordu. Bu soruyu sorarken uzun süredir görmediği oğlunu ve torunlarını görememenin üzüntüsü ve burukluğu içinde bu soruyu soruyordu. Fatma Hanım’ın telefonu kapatmasından sonra merakla sordum: “Gelecekler miymiş?” Fatma Hanım: “Pek açık bir şey söylemedi. Fırsat bulursak inşallah geliriz.” diye cevap verdi ve bu sözlerinden sonra gözlerinden yaşlar boşandı. Her ne kadar onu teselli etmeye çalışsam da muvaffak olamadım.

Ben de hüzünlü bir şekilde ağlayan eşimi seyrederken yıllar öncesine dalıp gittim. Fakir bir ailenin iki çocuğundan biriydim. Babam beni okutamadı. Çok küçük yaşta aile ekonomisine katkıda bulunmak için çalışmaya başladım. Babam, elimden tutarak beni asker arkadaşı olan Terzi Halil’e götürerek “Al bakalım Halil, eti senin, kemiği benim. Evlât bundan sonra benim değil, senin.” diyerek Terzi Halil’e teslim etti. Gerçekten de o günden sonra gerek çıraklığım, gerek kalfalığım süresince Terzi Halil benim için hem usta, hem baba oldu. Asker dönüşü de Terzi Halil, kendisini emekli edip, terzi dükkânını bana devretti. Bir süre sonra da Halil Usta’nın kızı Fatma ile evlendim. Böylece Terzi Halil, kayınpederim oldu. Fatma, ailenin tek kızıydı. Halil Ustanın evlendikten sonra birlikte oturma teklifine tereddütsüz “Olur” dedim. Çünkü onlar anne ve babamın ölümlerinden sonra benim için gerçekten anne baba olmuşlardı. Kefeli Yokuşu’ndaki Halil Usta’nın ahşap evinde bizim için mutlu bir hayat başlamıştı. Ama evimizin eksiği vardı. O da çocuk sesiydi. Yıllar bir çocuk özlemi içinde geçip gidiyordu. Allah bize oğlumuz Ali’yi evliliğimizin onuncu yılında verdi. Ali’nin doğumundan iki yıl sonra da önce kayınpederimi, sonra da kayınvalidemi kaybettik. Ali, artık bizim her şeyimizdi. Onun üzerine adeta titriyorduk. İlkokula başladığı gün önlüğünü giydirip, beyaz yakasını takıp hemen yakınımızdaki Abdülhakhamit İlkokulu’na götürdük. O gün bizim için adeta bayram günüydü. Ali’nin başarılı bir okul hayatı oldu. İlkokulda, ortaokulda, lisede okuduğu süre boyunca her akşam Fatma Hanım, Ali’nin okuldan dönüşünü pencerede beklemiş ve onu yolda görünce kapıyı açıp ona sarılmıştı.

Lise bitip de Ali, Ankara Tıp Fakültesi’ni kazanınca ilk ayrılık gelip çatmıştı. Ali’nin Tıp Fakültesi’ndeki öğrenim hayatı da başarılı geçti. Ama maddi yönden çok zorlanıyorduk. Terzilik geliri ile Ali’yi Ankara’da okutmak hayli zordu. Ama artık kendimiz yemiyor, içmiyor, giymiyor her şeyimizi ona aktarıyorduk. Ali, okulu bitirdikten sonra ihtisas sınavını da kazandı. Uzun bir öğrenim hayatından sonra Sağlık Bakanlığı Ali’nin atamasını Bursa’ya yaptı. İki yıl sonra da Ali, yine aynı yerde birlikte çalıştığı bir doktor hanımla hayatını birleştirdi. İlk yıllar Ali ve eşi yaz aylarında veya bayramlarda bizleri ziyarete geliyorlardı. Bir süre sonra biri kız, biri erkek iki torun sahibi olduk. Yıllar geçtikçe ziyaretler, hatta telefon görüşmeleri bile seyrekleşmeye başladı. Fatma Hanım, her arife günü kapının önüne oturur onları beklerdi. Bekledikleri gelmeyince de eline onların resimlerini alır, hem öper, hem ağlardı.

O akşam uzun süre uyuyamadım. Fatma Hanım’ın da, uyuduğunu hiç zannetmiyorum. Çünkü uzun süre yatakta döndü durdu.

Kurban Bayramı’na on beş gün vardı. Bayram yaklaştıkça Fatma’da Ali'lerin geleceği beklentisi artıyordu. Son bir haftayı temizlikle geçirdi. Yatak takımlarını yıkadı, ütüledi. Onların odalarını hazırladı. Börekler, baklavalar açtı. Ali’nin çok sevdiği yaprak dolmasından sardı. Böylece arife günü gelip çattı. Fatma hanım her türlü hazırlığını bitirmiş beklemeye başlamıştı. Uzun süre kapıda onlar gelecek diye bekledi durdu. Akşam ezanı ile birlikte eve gidip sofraya oturduk. Ama Fatma Hanım’da büyük bir sıkıntı ve sessizlik vardı. Gelmeyeceklerini bile bile onları beklemek çok ağır, çok korkunç bir duyguydu. Yemek sonrası odaya geçip oturduk. Bir türlü ikimizde televizyonu açmak istemedik. Gözümüz ve kulağımız telefonda bekliyorduk. Saat bir türlü geçmek bilmiyordu. Odanın sessizliğini Terzi Halil’den kalan eski antika saatin tik takları bozuyordu. Nihayet saat gecenin 10'unu gösterdiği sırada telefon çaldı. Ahizeyi kaldırdım, karşımdaki Ali’ydi. “Baba biz bayramda gelemeyeceğiz. Çocuklar Antalya’ya gitmek istiyorlar. Bir tatil köyünde yer ayırttık, yarın oraya gideceğiz” dedi. Ali karşıda bir şeyler konuşup duruyordu ama onun söylediklerini duymuyordum! “Sizin de bayramınız mübarek olsun.” diyerek ahizeyi Fatma’ya verdim. Fatma ağlamaktan bir şey konuşamadı. Sadece Ali’yi dinledi ve telefonu kapattı. Ne o bayram, ne de ondan sonraki bayramlarda Ali gelmedi.

2005 yılının Kurban Bayramı arifesinde akşam eve geldiğimde anahtarımla kapıyı açıp içeri girdim. Odaya çıktığımda Fatma’yı, elinde Ali’nin resmi olduğu halde pencere önünde kafasını sedirin yastığına dayamış vaziyette buldum. Önce onun uyuduğunu sandım. “Fatma, Fatma” diye seslendim, ama uyanmıyordu. Fatma, yıllardır bıkmadan, usanmadan Ali’yi beklediği pencerenin önünde son nefesini vermişti. Ona sarılıp ağladım, ağladım...

Bayramın birinci günü Fatma’yı Nasrullah Camisi’nde kılınan cenaze namazı sonrası Ahmetdede’deki aile kabristanına defnettik. Ali ve ailesi bayram tatili için Amerika’da olduklarından cenaze törenine iştirak edemediler…

Okuyucularımın bayramlarını kutlar, saygılarımı sunarım…

Yorumlar 1
ibrahim gözütok 22 Eylül 2015 21:04

belki sizin için hayırlı evlat olabilir mevki makam sahibi olabilir ama ben şahsım adına sölüyorum bir bayram babalarının kokusunu almayan evladı hayırlı evlat diyemiyecegim özür dilerim mevlam hayırlı evlatlar vermeyi nasip eylesin sizinde bayramınızı kutlıyorum rahmetli eşinizin mekanı cennet olsun inşAllah hayırlı bayramlar İbrahim Gözütok

Yazarın Diğer Yazıları