Mehmet USTA

Taka- Tuka...

Mehmet USTA

  • 615

"Tik-tok çıktı fenomenliğin de tadı kalmadı" demiş, yerli fenomenlerimizden birisi.

"Tadı" dediğine göre... tatmış olmalı...
Tatlı  bir şey mi ki fenomenlik dediği?

Şaşırsak mı bizde!
Kapılsak mı, bu akıma?
Yoksa oturup derince bir düşünsek mi, bilemedim ki...

Ne tatlı, acı nasıl bir şey?
Ne, ne kadar keyif verici?
Ne, ne kadar incitiyor insanı?
Ne, ne kadar doyurucu?
İnsanoğlu nelere aç?
"Pusra şekeri" ufuk- vizyon açar mı?
Daha doğrusu ne vakit gözü doyar, mutmain olur insanoğlu?

Ne kaldı ki bozulmamış, ne kaldı ki tadı kaçmamış, ne kaldı ki yıpranmamış, buruşturup bir köşeye atılmamış...

Hangisi At izi, hangisi İt...?

Eskiden gece kulüplerinde, gazinolarda, tavernalarda sahne alırdı oryantaller...

Belki de çoğu insan senede bir yılbaşı proğramında 5 dakikalık performansıyla ilk kez görmüştür Dansöz'leri...

Şimdilerde... deyimi yerindeyse cebimizde gezdirir olduk,
dünün oryantellerine taş çıkartan bugünün Tik-tok fenomenlerini...

İlimde, bilimde, teknolojide yerimizde sayarken...
Meğer ne maharetliler, ne yetenekler, ne cevherler(!) varmış...

Ne ara yetişti bunlar, nereden, neyin karşılığında ithal ettik bunca dünya starını?

Dans- raks- caz... Çerkez- Roman- Kasap- Misket- Çiftetelli...

Üstüne üstlük bir de gerdan kıran oryantalistler, oportünistler, rakkaseler, dansözler... aratmıyorlar batının ünlü figürlerini...

Keşke demek geliyor içimden!
Keşke Efe- Zeybek- Sepetçioğlu- Harmandalı... kısacası bizim olanı, bize yakışanı, kendi mayamızdan olanı sergilemekte de bu kadar mahir olabilseydik...

Kıvırtmayı değil de, Efe gibi dik durmaya, Sepetçioğlu gibi diz kırmaya, Harmandalı gibi kol- kanat germeğe devam edebilseydik.
Asıl ihtiyaç, tarihi geçmişimiz bu değil mi?

Hangi akıma kapıldık biz, ne ara ...?
Nereden esti bu rüzgar?
Nedir bu fırtınanın adı?
Nereye kadar savuracak gençliğimizi...
Aman Tanrım... Hortum denen şey bu olmasın!
Yitip- yutup- uçup gitmeyelim sonra!

Ne menem bir şeydir bu etkileşim!
İletişim- irtibat- rabıta- bağlantı... adına sosyal medya denen fazlaca acayip- çokca ucube, kontrolsüz, sınırsız, sıradışı ilişkiler yumağı...
Facebook&İnstagram&Watsap... daha nice varyasyonları...

Gün geçmiyor ki, yeni bir heyecan, yeni bir akım doğmasın...
Her yeni gün başka bir fantastik, başka başka metaforlar ortaya atılmasın!

Ve en önemlisi... menşei bize ait olmayan, hangi niyet ve amaçla tasarlandığını bilmediğimiz bu türden metaforların aracı- tarafı, kullanıcısı... ve belki de kadavrası biz olmayalım!

Daha 2 ay öncesine kadar "kişisel verilerimizi kullanacağı, yayacağı, ifşa edeceği" endişesinden hareketle Whatsapp kullanmaktan kaçışan biz değildik sanki...

Sanırsın Whatsapp siparişle çektirmiş o sahneleri.
Gizli kamera, böcek, köstebek koymuş yatak odalarına!
Kim söyledi, canlı yayın açıp kamera karşısında gerdan kırmanı?
İç çamaşır defilesine çıkan manken edasıyla camdan- candan- canlı canlı sallanıp kıvırtıp göbek atmanı?
İnstagram takipçi sayısıyla övünüp, beğeni sayısıyla hava basan, hayran kitlesiyle kariyer kazandığına inanan sen- ben, bizim çocuklarımız değil mi?

Yapay zeka, ara yüz, akıllı cihaz, yüz tanıma, parmak izi...

Teknoloji devleri nanoteknoloji- otonomi- ışınlama- kodlama- klonlama modellerini tartışırken,

Gelişmiş ülkeler Mars'ta hayat, uzayda tarım- ziraat yol yöntemi ararken...

Kim istedi sizden, bizden soyağacı, kimlik, illiyet bağlarını?

Yandaki komşunla tanıştırmaktan kaçındığımız akrabayı taallukatın rehberini kendi ellerimizle yüklemedik mi 'bulut- googleplay- Microsoft uygulamalarına...

Hatırlayınız lütfen!
17 Ağustos 1999 büyük depreminin ardından...
Kendi imkanlarımızla "Kan" ihtiyacımızı karşılayabilir durumdayken...
Hatta bu yönde talebimiz yokken, dış ülkelerden gelen "Kan Bağışı" tekliflerini kabul etmeyen, zamanın sağlık bakanı merhum O. Durmuş'a tepki gösterilmiş, hatta istifası istenmişti...

Yıllar sonra ancak anlaşılabildi... belki de hâlâ anlamamakta ısrarcı olanlar bile vardır, merhum bakanın o gün için, hatta günümüz için de geçerli stratejik çekince- kaygı ve endişelerini...

1948- 1951 yılları arasında Marshal yardımları sonrası artış gösteren "Çocuk Felci" hastalığı ve aşı ithalatını da dikkate alırsak...

Hele hele... başımızdan geçen her buhranlı dönemde, karşı karşıya geldiğimiz her krizde, ekonomik daralma da "dış güçler" (!) etkenini de düşünürsek...

Öyle ya!
Kim dost kim düşman?

Şimdilerde yeni trend  "20 yaş challenge"
Son 2-3 günde TT olmuş 20. Challange furyası...

2 günde 30 milyonun üstünde bireyimiz 20 yaş fotoğrafını paylaşmış sosyal medyada...

Ne diyelim, nasıl düşünelim... bilemedim ki!

Şaşkınlık imlası (!) ünlem mi koysak?
Kaygı- tasa- bilinmezlik nedeniyle (?) soru işareti mi?
Ya da sosyal medya emojileri sad smiley laugh mi?

Yoksa...30+1 deyip bizde mi geçsek 30 milyon yakışıklının geçtiği köprüden...

Farkındayım... Sözü fazla uzattım, biliyorum.
Müstetih olunuz, size değil sözüm...
"Bir akıllı sen misin, bu ne ukalalık, bir sen misin Sütten çıkmış Ak- kaşık" sorusuyla önce nefsimi sorguluyorum...

Hani meşhurdur ya!
"İki kişinin bildiği sır değildir."

Yarın- birgün...
Yok başım ağrıdı,
Yok karnım sızladı,
Yok mideme oturdu...

"Kandırıldım, çarpıldım, dolandırıldım, hesabım kopyalandı, hacklendim, şifrem kırıldı...
Param gitti, brikimlerime çöküldü, tasarruflarımı elimden aldılar" modunda cümleler kuracak, şikayet dosyalarıyla Adliye koridorlarını inleteceksek...

Peşinen ve alenen söyleyim... Suçu- suçluyu başka yerde aramayalım!

"Kendim ettim, kendim buldum,
Gül gibi sararıp soldum,
Bu derde ben nerden düştüm,
Bilemem, bilemem..."  türküsünü mırıldanalım...

Efendim... bizimkisi hadsizlik...
85 milyon da karşılığı ne...?

Her daim olduğu üzere... Sürç-i lisanımız kaçınılmazdır, affola!
Muhabbet ve saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları