Aşk Yazarı Mustafa ÇİFCİ

BAUKİS VE PHİLEMON AŞKI

Aşk Yazarı Mustafa ÇİFCİ

  • 978


Aşk acı getirmez..

Öyle dev aşklar vardır ki, her gün kendini yeniler ve yeniden üretirler sevdalarını.

Ölümsüz aşklara en iyi örneklerden biridir Philemon'la Baukis aşkları.

Bunlar yaşamları boyunca birbirlerine âşıktırlar.

Kendileri için üretir, kendileri içerler mutluluk şaraplarını.

İnsan kendi değer verdiği şeyi sever ve onu severek üretir.

Aşkta böyledir..

Sevgi tamamsa yürekte gündelik olumsuz gelişmeler ilişkileri bitirmez, aksine daha da çok sevenleri birbirine bağlar. Çünkü birbirini tanımaya vesile olur yaşananlar. Kalıcı dostluklar ve ölümsüz aşklar bir insanın iç dünyasını tanımakla mümkün olur. Bir insanı tanımadan seviyorum demek boş bir söylentiden ibarettir içini doldurmak gerekir. Bir görüşte aşk olabilir ama bir görüşte dostluk asla olmaz. (*1)

Philemon'la Baukis Efsanesi Bergama'ya özgü bir efsanedir. Latin ozanı Publius Ovidius Naso anlatır bunu. Hikâye Phrygia bölgesinde geçer. Bergama şehrinin bulunduğu yeşil ovanın bir köşesinde ulu bir ağaç vardır. Bu ağaç; çınar, söğüt, meşe, gür geren veya ıhlamur ağaçlarının hiçbirine benzemez. Çünkü hem çınar, hem de ıhlamur ağacıdır. İri gövdesinden fışkıran iki koca dal birbirine dolanır, düğüm olup kenetlendikten sonra biri bir yana çınar yaprakları, öbürü öbür yana ıhlamur yaprakları salar, yayıldıkça yayılır.. Her bahar dalları yeni özlerle beslenip şişen, yapraklarının yeşil kubbesi hışırtılı bir gölgeyle toprağı serinleten bu eşi görülmedik ağacın masalıdır Philemon'la Baukis aşkları.

Tanrılar tanrısı Zeus yüce Olympos dağından yeryüzüne inmeye karar verir. Oğlu kılavuz tanrı Hermes'e: "Frigya ovasına gidelim de, ölümlü insanların nasıl yaşadıklarını bir görelim” der. Ayakları kanatlı tanrı Hermes bu yolculuğa dünden hazırdır. İki tanrı tanınmamak için eski püskü giyinip hemen yola koyulurlar. Bergama ovasına inince, tanrı misafiriyiz diye birçok evlerin kapısını çalarlar. Ama ev sahipleri: "Yolunuza gidin, sizi misafir edecek yerimiz yok!" diye karşılık verirler. Böylece çaldıkları her kapı ev sahiplerinin yürekleri gibi kapalı kalır tanrılara. Sonunda iki tanrı, damı yerden az yükselen Philemon'un yoksul külübesine varırlar. Kapı hemen açılır ve tanrılar küçücük evin kapısından eğilerek girerler. Burası gerçekten küçük, saman sapı ve bataklık sazıyla örtülü bir evdir. Bu kulübede Baukis ile delice âşık olduğu eşi Philemon birlikte yoksul ama mutlu bir yaşam sürerek ihtiyarlık yaşına erişmiş, senelerce birbirlerini bir kez olsun kırmadan yaşamışlardır bu evde.

Philemon'la Baukis misafirleri içten gelen bir sevinçle karşılarlar. Onları ağırlamak için alçak sedirin üstüne saman dolu torbalar koyarlar. Baukis ocaktaki külleri eşeleyip, ateşe kuru yapraklarla ağaç kabukları atar. Uzun uzun üfler, yakar. Philemon’ da bahçeden bir lahana getirir. Baukis lahanayı ayıklayıp ateşe koyarken, kocası asılı duran kuru etten bir dilim keser. Yemek pişe dursun, karıkoca bir tahta kaba su koyup ateşin yanında ısıtırlar ve misafirlerinin ayaklarını yıkarlar. Kaba, ama tertemiz havlularla silerler.

Philemon bir ayağı kısa olan masanın altına kırık bir çanak parçası koyarak düzeltir. Sonra da zeytin, kırmızıturp, salat ve külde pişmiş yumurtaları dizer sofraya. İki tanrı doya doya yerler. Philemon da arada bir tahta testiden sirkeye benzer bir şarap dolduruyordur tanrılara. Ne var ki, taslar doldukça, testideki şarap eksileceğine, çoğalıyordur.

Philemon'la Baukis bu mucizeye önce şaşarlar, sonra evlerine gelen tanrı misafirlerinin gerçekten tanrı olduklarını anlarlar.

Tanrılar bu ilgiden çok etkilenirler...

Zeus ayağa kalkıp, “Gelin”, der. Philemon'la Baukis'e. Tanrılar önde, ihtiyarlar arkada, bir yamaca tırmanırlar. Dağın doruğuna varınca Tanrılar başbuğu Zeus ihtiyar çifte aşağı bakmalarını söyler. Dönüp arkalarına baktıklarında bir de ne görsünler, şehir sulara boğulmuş, yalnız kendi kulübelerinin bulunduğu tepecik yüzüyor, yoksul evlerinin yerine de pınl pırıl beyaz mermerden bir tapınak yükseliyordur. Görünen her şey altına dönüşmüştür.

Tanrılar tanrısı dile gelir: "Ey iyi insanlar”, der. “Dileyin benden ne dilerseniz. İyiliğiniz, cömertliğiniz karşılıksız kalmayacak."

Yaşlı karıkoca birbirlerine bir şeyler fısıldaşırlar, sonra Philemon şöyle der tanrıya: "Tanrım, senden ne dileyelim? Biz bugüne değin bir yastıkta kocadık, yediğimiz yemek, içtiğimiz su ayrı gitmedi. Bugünden sonra da bizi ayırma, birimiz önce ölüp, ötekini kollarıyla mezara taşımak acısını çekmesin. Daha ne kadar yaşayacaksak, yan yana yaşayalım, sonra da ikimiz birlikte can verip ölelim. Bu tapınağın bekçileri olalım. Bu kadar yıl karımla birlikte yaşadık, ölürken de birlikte ölelim, bunun esirgemeyin bizden."

Zeus bu dileği kabul etmiş, Philemon'la Baukis'i Frigya ovasının yüceliğinde kalan tapınağa bekçi yapmış.

Bir gün ihtiyar karıkoca tapınağın eşiğinde güneşleyip, Philemon Baukis'e, Baukis’ de Philemon'a sevgi dolu gözlerle bakarken, birbirlerinin kollarından taze dallar, yeşil yapraklar fışkırdığını görmüşler. İkisinin de ayakları toprağa gömülmüş, gövdelerini kabuk sarmış.

Baukis: "Can yoldaşım sen bir çınar oluyorsun", der. 

Philemon Tanrıları anımsayıp gülümser. "Sen de ıhlamur ", diye yanıtlar.

Çok geçmeden birbirlerine sarılı iki ulu ağaç olurlar. Kollarını birbirlerine dolayıp son bir öpüşle vedalaşırlar Biri çınar diğeri ıhlamur. Günümüzde, "Çınar Dede ile Ihlamur Nine" olarak Bergama yöresinde anılmakta ve yaşamaktadırlar...

Seviyorsanız sevginizin içini doldurun.

Ve bir planınız varsa sizi uzak yollara götürecek, çantanızı hazır edin.

Her an kapınız çalabilir, haydi gidiyoruz diye...

Aşk beklemez..

Gelen otobüslere sadece durakta bekleyen yolcular binebilir.

Yetişemeyenler diğer otobüse binecek olsalar da hiç bir zaman bindikleri otobüs kaçırdıkları araç olmayacaktır.

Her ne konuşulduysa bu yıl tamam olsun. Hayallerini hep avuç içlerinde saklayanlara, gecelerini özlemlerine sarılarak geçirenlere, bir arayışı olup bekleyenlere, sevdalılara kapak olsun. Bir tek hayatımız var ve sonsuz değil. Duraklarda beklemek yok ya da ters yöne giden otobüslere binmekte yok. Bu hayat bizimse bu sevda da bizimdir. Bu da benden sevenlere, sevdiğime ve dostlarıma, okurlarıma hayata dair mesaj olsun.

Aşk hayatın anlamı, yaşamın heyecanıdır.

Bu heyecanı yaşayın...


*1 Yazarı kitap adı..

Yazarın Diğer Yazıları