Aşk Yazarı Mustafa ÇİFCİ

Ölesiye sevmek gibiydi ve biraz da uzak kalmak

Aşk Yazarı Mustafa ÇİFCİ

  • 410

                Bir yanın çok istiyor gelmeyi, bir yanın nefret ediyor bu huyundan.
                Biliyorum biraz da korku duyuyorsun. Sevinç ve hüzünlü dünyanı bir arada yaşar gibisin. Belki de, bazen kararını verip, günlerce önce hazırladığın çantanı alıp evden çıkıyorsun. Durakta beklediğin araba uzun zaman sonra geliyor. Hızlı adımlarla arabaya biniyor, otobüsün en arka koltuğuna oturuyorsun.
                Araba hareket ediyor. Birçok duraklarda duruyor araba. Yeni yolcular biniyor,  yolcular iniyor her durakta. Gözlerin dışarıda geçtiğin yerleri gözlüyorsun.
                Hızlıca akıyor yol kenarlarındaki ağaçlar.
                Hızlıca akıyor o anda senin de düşüncelerin.
                Bilmeden kendi ellerini sıkıyorsun belki de.
                Birlikte geçireceğimiz günleri düşündükçe mutlu oluyorsun. Ama bir durak sonra sıkılmaya başlıyorsun. İçin sıkılıyor, birlikte aynı şeyleri paylaşmak, aynı yemekleri yemek, aynı yerlerde gezinmek sana göre değil, bunu anlıyorsun. Dışarıdan geç geldiğinde, “nerelerdeydin” diye, soruları kaldıramayacağını düşünüyorsun.
                Birden sıkılıyor için.
                Birlikteliğin ne kadar sıkıcı, ne kadar çekilmez olduğunu düşünüyorsun ve böyle bir birlikteliği yalnızlığına değişmiyorsun. Ve araba son durağa gelmeden iniyorsun.
                Ağır ağır karşıya geçiyor, geriye dönüşü bekliyorsun.
               
Kafanın içi darmadağınık.
                Yalnızca kendini düşünebileceğin evine geliyorsun, özgür olarak, yeniden.
                Kolay değil senin için her şeyi paylaşmak.
                Kendini yok etmek gibi geliyor senin için her şeyi paylaşmak.
                Ve senin, yok olmaya, ikinci plana atılmaya hiç tahammülün yok.
                Çünkü sen, özgürlüğüne âşıksın. Sen yalnızlığını her şeyden çok seviyorsun. Hepimizde var olan, ama dile gelmeyen yalnızlığımız gibi. Sevilmeyi, bir çocuk gibi bekliyorsun. Tıpkı bir çocuk gibi masum ve sevecen. Tıpkı ölesiye sevmek gibi. Tıpkı sevgide tamamen teslim olmak gibi. Ama bir de teslim olmayan,  diğer yanın. Rüzgâr gibi özgür olmak isteyen, diğer yanın. İstediğin zaman evinden çıkacak, istediğin zaman dönecek ve döndüğünde geç kalma sorulara cevap vermek zorunda kalmayacak bir yanın. Yolculuğunun ne zaman sona ereceği belli olmayan, bir yanın. Ama emindim ki, sevgiyle kalkıyordun, her gün yatağından. Aşk, her zaman yanı başında seni takip ediyordu. Aşk, yüreğindeydi senin. Ellerindeydi senin aşk. Ve bu kadar yakınlık yetiyordu sana. Uzaktaki sevgili yetiyordu sana.
                Zamanı kendi akışına bırakalı yıllar oluyor. Geçen zamanı sorgulamadığın için belki de bilmiyorsun bu gerçeği.  Sabahın güneşi ne çabuk batıyor değil mi?
                Günlerin böyle durgun, böylesine sıradan geçmesine neden bir an evvel dur demiyorsun.
                Yoksa yaşama bakış açın mı değişti?
                Yoksa yalan mı oldu dostluk fikirlerin?
                Yaşamın anlamı değişti mi yoksa?
                Yok, hayır, her gün insanların doğup öldükleri, ayrılıkların yaşandığı, yaşamın çok kısa, küçük bir yolculuk gibi geçtiği şu dünyada hayatın, anlamından ödün vermesine, doğrusu, tahammül edemem bende senin gibi.
                Sevinçlerimize ne oldu bizim Sevda?
                Acılarımızı unuttuk mu?
                Ayrılık gözyaşların,  söz vermelerin ne oldu?
                Ne oldu ille de birliktelik anlayışımıza?
                Kendine kötülüğün neden, kendini yalnızlığa itişin neden?
                “Ölen çocukları düşündün mü hiç,” diye bana soruyordun, hatırlıyor musun?
                Ya sen, ya sen düşündün mü Sevda?
                Anaların kan kaybından ölümlerini düşündün mü?    
                Cenaze törenlerindeki o soğuk havayı, en çok neden ağladığımızı, düşündün mü?
                Pişmanlıklarımızla neyi değiştirebileceğimizi, düşündün mü hiç?
                Ve ne kadar kötü, değil mi? Sevgi dolu gecelere koşturup, geceyi uykusuz, geceyi sokaklarda,  geceyi pencerelerde geçirmek. Oysaki “seviyorumdu”  hayata bağlayan söz bizi. Gülen bir yüz, sımsıcak bir eldi bizim için. Bir de gözyaşların. Ayrılırken, bir kaç adım sonrası geriye dönüp, koşarak kollarıma atılman, deli ederdi beni. Uçurumun kenarındayken ellerimden tutmuş gibiydin.
                Yalnızlığın ortaya çıkardığı insanlara bak Sevda. Görüyorsun değil mi tek başlarına,  herkes kendi halince masasında. Gözleri önünde hepsi kendi hallerinde.
                Hep aynı yolda bir şeyleri sorgulama. Kendi yalnızlıklarını sorgulamada.
                Tıpkı zor bulunan kolay kaybedilen değerler gibi.
                Bu gece,  yine yalnızım Sevda. Bu gece, yine balkondan gökyüzünü seyrediyorum.
                Bu gece, yıldızlar parlıyor gökyüzünde ışıl ışıl...          
Hadi sende çık balkona.
                Pencereden bak. Yıldızlara bak.
                Gözlerinin güldüğünü göreyim yıldızlardan.
                Yıldızlarda buluşalım.
                Bu gece Selda.
                Bu gece.
                Bu gece seni istiyorum.

Yorumlar 1

Yazarın Diğer Yazıları