Sonra kendimizce onu tanımaya çalıştık, en baştan... Sadece ezberlemiş olduğumuz sözleri vardı, bu defa anlamak için çabaladık... İlkelerini tekrar tekrar okuduk. "Ne demek istemiş?" soruları beynimizi meşgul etmeye başladı. Sonra baktık ki anlayabilmişiz onu... Dediği gibi; yüzünü görmeden, düşünceleriyle, inkılaplarıyla... O zamanın şartlarına göre yorumladık yaptıklarını... Bazı şeyler yine de yanlış geldi bize. Çünkü onu anladık, onu öğrendik ama onun düşüncelerini olduğu gibi almamamız, fıtratımıza göre yorumlayıp 'kendi' düşüncemiz haline getirmemiz gerektiğinin farkındaydık.
Atatürk'ü anlamak, onun gibi düşünmek bu değil miydi zaten... Bizler, onu insan olduğunun bilincine vararak sevdik, İlahlaştırmadan...
Onu anlamayanlar da oldu, anlamak için çabalamaktansa onu toptan reddetmek kolay geldi onlara... O kadar dolup taştılar ki içlerinde büyüttükleri nefretle; sanki gibi düşünmek, onu anlamak, onu sevmek ecdadı yok saymakmış gibi anlattılar sağda solda. 'Ataputçuluk' diye bir terim türettiler, sanki Atatürk'ü sevmek imansızlıkmış gibi...
Onlar devam etsinler sebepsiz öfkelerinin üzerine tutam tutam odun atmaya...
Biz Atatürkçüler yine de tekrarlayalım, herkese ve herşeye rağmen, çok sevdiğimiz o cümleyi;
ATAM İZİNDEYİZ!