Selahattin DEMİREL

23 Nisan'da ıssız Cumhuriyet Parkı!

Selahattin DEMİREL

  • 304

Bugün size yalnızca 23 Nisan 1920’den, emperyalizme karşı verilen mücadeleden ötürü Meclis’in gazi yanından ve çocuklardan bahsetmek isterdim. Bunun için uğraşacağım da!

Salgın ortamı, her şey gibi bayram kutlamasına da bir düzenleme getirtti. Fakat yurttaşların balkon ve pencerelerine bayraklarını, Atatürk posterlerini asmasına da engel olamayacaktır.

Değerli büyüklerimizin balkonda İstiklâl Marşı okuma önerisini içimiz buruk da olsa kabul edip eyleme geçerken Âkif üstadın, “Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın!” sözüyle birlikte tam bağımsızlıkla gerçek bir ulusal egemenliğin önemini hatırlayacağız.

Ve çocuklar… Hep okullardaki çocuklar aklımıza geliyor 23 Nisan’da. Okul yüzü görmemiş yahut ilişiği kesilerek üretim çarklarının arasına yuvarlanmış yavrucakları görmeyiz nedense!

Suça itilmiş, illegal örgütlerin elemanı yapılmış çocukları hiç hesaba katmayız mesela! Çocukluğunu bilmeden büyük yapılmış çocuk gelinlerden hiç mi hiç bahsetmeyiz!

Onlar da çocuktur ama çocukluğundan rahatsız olmuştur birileri.

* * *

Geçen yılın ağustosunda Diyarbakır Yenişehir’de 14 yaşındaki bir kız günlük kiralanan bir evin balkonundan kendisini atarak hayatını kaybetmişti.

Evde 3 erkek daha vardı ve fuhuş için anlaşmışlardı. Kızı oraya 40’lı yaşlarda bir kadının yönlendirdiğini söyleyenler olacaktı daha sonra. Kızın panik olup atlamasına sebepse kapıya dayanan Ahlâk Büro Ekipleri’nin baskınıydı.

Haberde adı N.G. olarak geçen kızın hikâyesini araştırmadı basınımız, sosyologlarımız meseleyi görmedi, Haber kanallarında kerli ferli konuklar, hiçbir şey olmamış gibi ağzından köpükler saçarak tartışmaya devam etti.

O da çocuktu!

Hâlbuki Fadıl Çay, şiirinde şöyle seslenmemiş miydi?

“Çocuk olsam bir daha
Ekmek elden, su gölden
Ne borçlu, ne işsizim
Büyürsem şerefsizim!..”

Keşke çocukları, çocuk bıraksalardı!

* * *

Bu bayram da yarın karşılayacağımız Ramazan da öncekiler gibi bir görüntü vermeyecek ne yazık ki!

Çin’in bir enstitü laboratuvarında mı, yoksa kendiliğinden bir hayvandan insana geçerek mi bulaştığının henüz tam bir cevabının verilemediği bir virüsün kölesidir şimdi insanlık.

Sosyal mesafe, el yıkama hassasiyeti, elinizle seçemediğiniz sebze-meyve, tenha sokaklar ve okuruna ulaşamayıp geri dönen balya balya gazeteler işte bu salgının eseridir efendim.

* * *

Ulusal egemenliğin öneminden bahsedeceğimiz bugün, salgına karşı mücadelede belediye ve parti savaşlarının gölgesinde olmasaydı keşke!

Yaşlıların ve çocukların evlerden çıkmasının çok tehlikeli olduğu zamanda dijital kutlamalar öne geçerken iki şeyden mahrum olacağız.

Okuldaki kutlamalardan dönen çocukların sokakları dolduran neşesinden ve herhangi bir şehrimizin Cumhuriyet ya da Atatürk Parkı’ndaki yaşlı teyzelerle amcaların eski zamana dair sözlerini dinlemekten!

Bu iki mahrumiyet, bize büyük bir dram olarak yetecektir. Düşünüp anlamasını bilene tabii!

19 Mayıs’ta ve Ramazan Bayram’ında telafi edebilir miyiz acaba bunu?

Değerli büyüklerimiz salgının ülkemizdeki seyri ve bitişiyle ilgili tarih vermeye başladı. Ramazan Bayramı’nda çifte bayram yapmayı umut ettiklerini belirttiler.

Bu umudun sahiplerinden biri de benim. Fakat bu salgının “Bitti” derken başlama özelliğini de hesaba katmak gerekir. Örnekleri, diğer ülkelerde çokça mevcuttur.

“Ne zaman biter?” sorusundan ziyade direncimizi kuvvetlendirmeye çalışmalıyız şimdi. Bu da özgürlüğün geleceği tarihi tescillemekten değil, tedbiri elden bırakmadan sabır, inanç ve umutla yaşamaktan geçiyor.

* * *

Başlarken size boşuna söylemedim. Yalnızca 23 Nisan 1920’den, emperyalizme karşı verilen mücadeleden ötürü Meclis’in gaziliğinden ve çocuklardan bahsetmek isterken gündemin izin vermediğini görmüşsünüzdür.

Yine de umutsuzluk veren gündemi hiçe sayıp yalnızca Meclis’in açılışıyla, ulusal egemenliğin manası ve çocuklara hediye edilen bayram üzerine yazabilmek de çok kıymetlidir.

* * *

İçinde Atatürk’ün ve cumhuriyetin olduğu bir cümle geçtiğinde tüyleri diken diken olanları bu 23 Nisan’da da göreceğimizden şüpheniz olmasın!

Gerçek bir ulusal egemenliğin ve tam bağımsızlığın kıymetini hatırlatır, tüm çocukların ve yaşına karşın hep çocuk kalabilenlerin bayramını kutlarım.

* * *

A. Kadir’den bir şiirle:

“Çok olun, çocuklar, çok olun,
yüzlerce olun, binlerce olun, on binlerce.
Daha çok olun, daha çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.

Bu dünya ne tek tek yaşamakta,
bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,
bu dünya ne parada, ne pulda,
ne kalleşlikte, ne zulümde.
Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.

Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.”

Yazarın Diğer Yazıları