Selahattin DEMİREL

Acil psikolog aranıyor!

Selahattin DEMİREL

  • 929

Vaziyet ortada. Sizin de bildiğiniz, pek çok dert veren şeye değinmeden çıkış yolu aramak…

Hastanelerden, postanelerden ve kapalı pastanelerden dem vurmadan çamaşır suyuyla yıkanan maskelerden konuşmak öyle kolay değil!

Kastamonu Devlet Hastanesi’nde corona virüs tedavisi görürken odasındaki perdeye kendini asan hasta, Devrekâni Başakpınar’da silahla intihar eden 17 yaşındaki genç, testi pozitif çıktığı için kendini öldürmeye kalkanlar ve cinnet getirme eşiğindeki niceleri…

Salgın psikolojisi denebilecek şey üzerinde pek durmadık galiba! TV’lerde profesörlerin konuşmalarının getirdiği gına da buna eklenebilir!

Bir haftadır psikolog arıyorum. Kendim için değil, herkes için!

Şu illet başladığından beridir, okuyup gördüklerimden ve olmazsa olmaz yaşadıklarımdan kendimce bir şeyleri size yansıtmaya çalıştım.

Lakin artık işin ehline başvurmak yerinde olsa gerek!

* * *

Şehrimdeki ve ülkemdeki tüm psikologlara çağrımdır. Bir şeyler söylemenin zamanı değil mi muhteremler?

Ekonomik açıdan çoğumuzun dar boğaza girdiği aşikâr. Borçluyduk, daha da borçlandık. Fakat herkes bu hâlde değil mi?

Mutlu azınlık da buna dâhil olmadı mı? E-ticaret ve ona bağlı sektörlerle birlikte maske, dezenfektan, temizlik malzemesi firmalarıysa altın çağını yaşıyor.

Evet, “Yaz gelsin” deyip lüks otellerde tatil yapmaya can atarak fotoğraf paylaşımlarıyla milleti çatlatmaya çalışanlar da çok üzüldü malum!

Hijyen, dezenfektan diyen insanın aslında ne kadar zavallı olduğunu herkes bir parça anladı galiba!

“Bir avuç toprak, biraz da suyum ben. Neyimle övüneyim, işte buyum ben.” diyen Yunus Emre’mi de hatırlayanlar oldu elbet!

“Şu geniş dünyaya sığmayan gönül / Şimdi bir odaya kapandı kaldı” diyen Âşık Veysel’i ilk defa duyanları da gördük!

Güzel şeylere de vesile oldu bu zor günler! Veresiye defterlerinin hesabını görme çağrısı yapan belediye başkanlarını ve ardından yurdun değişik yerlerinde bu defterlerin satın alındığını…

İşinden olmuş kiracısına “Şu zor günler geçsin de sonra konuşuruz.” diyen emlak sahiplerini…

Üzerinde “İmkânı olan koysun, ihtiyacı olan alsın, gün birlik zamanı” yazan, içi gıda ve temizlik ürünleriyle dolu dolapları…

Bu zamanlarda gayretine gayret ekleyenleri ve daha birçok güzel örneği de görüp sevinmedik mi?

* * *

Psikologdan bahsetmiştik… Anlamlı sorularının karşılığını kolayca bulanlar dışında, evet, psikologlara ihtiyaç var.

“Seans başı şu kadar ücret”ten ziyade birkaç güzel cümle, bu süreci hâlâ vakarla karşılamayanlar için faydalı olabilir.

Kastamonu’daki ve ülkemdeki Sayın psikologlar! Yazılı ya da görüntülü olarak cümlelerinizi paylaşın, bu köşeden de sesinizi duyurmaya varım ben.

Yeter ki korku içindeki insanları korkularıyla baş başa bırakmayalım, olmaz mı?

* * *

Şimdi birileri kızıp şunu söyleyecek: “Allah’ını bilene korku yok!”

Ne güzel söz! Lakin kimi hacı teyze ve amcalardaki endişeyle paniği de görünce bu sözün yetersizliğini anladım. Demek bu bilmeye bir şeyler daha eklemek gerekiyordu.

Virüs ülkemizde de etkisini gösterdiğinde “Abdest alana bir şey olmaz!” diyenlere de rastlamıştık değil mi?

Umreden gelen yurttaşların da virüse yenik düşebildiğini görünce bir parça utandılar mı acaba?

Kederlenmeyelim, insanlığın imtihan sayfasından bizim de bahtımıza bu düştü işte.

Psikolojimizin bozuk ayarı biraz daha bozulduysa düzeltmek adına psikologları göreve davet ediyorum, icabet etmez misiniz? Bekliyoruz, haberiniz olsun!

Bizi “kör kuyularda merdivensiz” bırakanlara müsaade etmeyiniz!

Sorumsuz bir adam!

Yolda yürürken beni fark edip uzaktan selamladı. Karşılık verdim lakin hızla bana yaklaşıyordu.

Sosyal mesafe hatırlatması yapınca avucunu sıkıp açarak “Böyle, değil mi?” deyip aklınca bir korkuya işaret etti!

Ağzında maskesi yoktu. Benimle tokalaşıp sarılmaya kalkıyordu.

Maskeyi hatırlattığımda “Ağzıma gem vurulmuş gibi oluyor.” diyordu. Çok cesur olduğuna güveniyordu. Milletin korkusuyla da biraz alay ediyordu galiba!

“Kaderde varsa…” diyor ama tevekkülün tedbirle olduğunu unutuyordu!

Siyasi görüşünü “muhalif” olarak tanımlayan bu büyüğümün şuursuz hareketleri beni biraz üzdü açıkçası. Yoksa virüse de mi muhalefet ediyordu?

Kendi cesurdu ama virüsün bulaşıcılığını dikkate almıyordu. Ya bu hoyrat tavrıyla bir yakınına virüs taşısa…

Hayır, o virüse değil, virüse karşı alınan tedbirlere muhalefet ediyordu ama böyle de muhalefet olmazdı!

Bu hareketiyle bana Kazak Abdal’ın “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini hatırlattı. İçinde şu mısralar vardır:

“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez

Alemi ta’n eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan…”

Meselenin ciddiyetini hâlâ kavrayamayan aklıevvelleri biraz da olsa düşünmeye ve tedbirli davranmaya çağırıyorum!

* * *

Şükrü Erbaş’tan:

“Dönelim... Dönmek yenilmektir biraz da,

yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır,

alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...

Olsun dönelim biz yine de.

Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.

Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere,

cılızlığımızın görkemli korunaklarına,

yalnızlığımızın kalelerine dönelim…”

Yazarın Diğer Yazıları