Selahattin DEMİREL

Bir Ölümün Düşündürdükleri

Selahattin DEMİREL

  • 656

“Cuma namazına giderken fenalaşan adam hayatını kaybetti.” diye ajansların kasımın sonunda geçtiği haber, Kastamonu İnönü Mahallesi, Kömürkara Sokak sakini 83 yaşındaki Muhittin Akbay’dan bahsediyordu.

Neydi Muhittin amcanın hikâyesi, nasıl bir 83 yılı yaşamıştı, pişmanlıkları, “iyi ki yaptım” dedikleri neydi? Hiçbirini bilmiyordum ve onu tanımıyordum bile. Belki bir gün aynı yoldan geçerken selamlaştık ya da hiç fark etmedik birbirimizi, ne değişir?

İnsan, bir dramı yaşamak için mi bu dünyadaydı? Sevdiklerinin ölümünü görmek, yaşadıkça yaşlanmak ve sonra da... Kolay mı bu?

İlk insan Hz. Adem ve Hz. Havva yasak ağaçtan yediler ve cennetten kovulup dünyada yaşama cezasına çarptırıldılar. Biz de bu cezayı çekmiyor muyuz dostlar?

“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.”(Rum / 41) diyen Hz. Kur’an buna işaret etmiyor mu?

Savaşlar, fabrikaların insanların ihtiyacına değil de hırsına dönük üretimleri, türlü ihaleler, iş cinayetleri, terör, bir avuç manyağın devlet idarecisi olması, bir yığınının da yönetme hırsıyla sırada beklemesi, beynini ve yüreğini kiraya verip Frankensteinleşen zıpırlar ve insan!

Ajans haberleri yüzeysel anlatır haber değeri taşıyan olayları. Durum raporu bildirir gibi bir şeyler karalanır ve o, haber metnidir artık. Habercilikte değişmez kural olan 5N 1K’ya bile kimi zaman pas verilmez!

Burada devreye yerel gazetelerin muhabirleri girebilmeli mesela. Habere konu olan insanın hikâyesinin peşine düşebilmeli ama onu da göremiyoruz. Demek bu da zor geliyor onlara. Gazete okurunun gittikçe azalmasına bir de kâğıda yapılan yüzde 40 zam yerel gazeteciliği daha da zorlaştırdı biliyorum.

Büyük gazetelerin tirajlarının gittikçe düşüşüne, doğru dürüst bir gazeteciliğin neredeyse yapılmayışına-yaptırılmayışına, medyadaki holding hegemonyasına ve birbirinin kopyası tek ses görüntülü manşetlere değinmeyeceğim merak etmeyin! Ajans muhabirlerinin sosyal medya hesaplarına reklam alıp durum güncellemelerine bile bunu yansıtmalarının gazetecilikle bağdaşıp bağdaşmadığını da tartışmaya açmıyorum. Görüyorsunuz, ne kadar da iyimserim!

83 yaşındaki Muhittin Akbay fenalaşıp evinin bahçesine düştüğünde komşuları durumu fark etmiş ve ambulans çağırmış. Sağlık görevlilerinin kalp masajı yapması da Muhittin amcayı yaşama döndürmemiş.

Ah Muhittin amca! Bu konulara senin bir cuma günü cuma namazı için evinden çıkıp bahçede fenalaşarak bu dünyadan ayrılman üzerine geldik. Allah rahmet eylesin sana, yakınlarına-sevenlerine de hayırlı ömür dilerim. Bakalım, bizim sonumuz nasıl olacak ve yalnız ölenlerin hikâyelerinin peşine düşen birileri kolay bulunabilecek mi?

Gezelim Görelim Yazalım

2 haftadır Kahramanmaraş’tayım. Maraş’ın İstiklâl Savaşı’ndaki yerinden, İngilizlerin Şubat 1919’da bu güzelim şehrimizi işgalinden ve daha sonra başka emperyalist hesaplarla şehri Fransızlara bırakışlarından, Rıdvan Hoca’dan, Sütçü İmam’dan ve kahraman Maraş halkından bahsetmemek olur mu? Selam olsun cansiperane mücadele eden o yiğitlere!

Maraş büyükşehir statüsünde. Gaziantep, Hatay, Kilis, Adana, Antalya gibi ticaretin yoğun olduğu şehirlere yakın oluşuyla birlikte sanayi ve zirai üretiminin de yoğunluğu şehir ekonomisini canlı tutuyor.

Göç veren bir şehir görüntüsü taşımıyor Maraş. Şehre sonradan gelen Suriyeliler burada kendini belli ediyor. Cuma namazı çıkışında değişmeyen iki şey gördüm: Kucaklarında ve ellerinde çocuklarıyla peçeli Suriyeli kadın dilenciler ve tatlıcı. Evet, bizim yörede cırık-sıkma denen lokma ve tulumba tatlısının meraklısı azımsanmayacak kadar var burada.

Geçen haftaki cuma namazı çıkışında Diyanet Vakfı’nca Yemen’e yardım toplandı. 3 senedir devam eden Yemen’deki drama hem ülkemiz yönetimince hem de Diyanet’çe sessiz kalındı, bir kınama bile yapılmadı diye hatırlıyorum. Kınayınca bitmiyor savaşlar ama bu görmezden gelmek ne kadar doğruydu? Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi de bu savaşla birlikte görmezden gelinmedi mi? Ne de olsa Suudlar ABD müttefiki, bizde de sahte bir ABD karşıtlığı olduğuna göre hesap tutuyor!

Kaşıkçı cinayetini bile görmezden gelmedi mi tüm dünya? Kaşıkçı, Batı’nın adamı, küresel hesapların oyuncularından biri olabilir ama bu, onun öldürülmesini mubah kılmaz! Bilmediğimiz hesaplar vardır muhakkak. Seneler sonra ortaya çıkar da bakalım biz o tarihte bu dünyada olur muyuz?

Bu cinayet sebebiyle Türkiye sesini yavaş da olsa yükseltmeye başladı, Yemen’deki dramın farkına da bu olay nedeniyle mi vardık yoksa! O kadar da değildir inşallah!

Yazmayacaklarım!

— Çorlu’daki tren kazasında 25 canımızı kaybetmiştik, Ankara’daki tren kazasında da 9 yurttaşımız hayatını kaybetti, 47 yolcu yaralandı. Kazadan sonra; ihmal, istifa, sinyalizasyon gibi kavramlar havada uçuştu ve Ulaştırma Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın ayaküstü yaptığı açıklamada ne anlatmak istediğinden,

— Rize’de bir polis memurunun amirini şehit etmesinden,

— Doların hâlâ 5.30’larda seyredip bir türlü inmeyerek sinir bozucu görüntü vermesinden, daha pek çok sinir bozucu şeyden,

— Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Müslümanın olduğu yerde sömürü olmaz, soykırım olmaz, husumet olmaz, adaletsizlik olmaz, gelir dağılımı çarpıklığı olmaz.” sözünden bahsedip yorumlamaya çalışmayacağım.

Bu gündem anaforu, benim gibi garip bir yazı işçisi için çok ama çok fazla ağır çünkü. “Affınıza mağruren” yazmayayım bunları ablalarım, abilerim, kardeşlerim. Oldu mu?

Muhittin amca bana Necip Fazıl’ın bir şiirini hatırlattı onunla bağlayalım:

Bir merhamettir yanan, daracık odaların,

İsli lâmbalarında, isli lâmbalarında.

Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,

Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,

Kırık masalarında, kırık masalarında.

Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır,

İzbe sofalarında, izbe sofalarında.

Atıyor sızıların, çıplak duvarda nabzı,

Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,

Tavan aralarında, tavan aralarında.

Ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere,

Otel odalarında, otel odalarında!...

Yazarın Diğer Yazıları