Selahattin DEMİREL

Cenazedeki kedi ve öteki dünya!

Selahattin DEMİREL

  • 465

82 yaşındaki Kemal Akıllı rahatsızlığından ötürü bir süredir tedavi görüyordu. Vefat haberi geldi. Kastamonu Şeker Fabrikası’nda çalışmış, oradan emekli olmuştu ve sokak hayvanlarını seviyor, onları besliyordu.

Kemal Akıllı’nın naaşı musalla taşındayken ona bakıp duran biri vardı. Sanki dostunu yitirmişlerin hüznüyle yüklü görünüyordu. Hâlbuki onun hakkında neler söylenmemişti ki ne iftiralar atılmıştı ve hep dokuz canlı olduğundan bahsedilmişti!

İşte şimdi bir cenazedeydi ama çok durgun görünüyordu. Peki, musalla taşındaki Kemal Akıllı’yı nereden tanıyordu?

Nasıl tanımazdı? Vefa diye bir şey yok muydu? Doğru, insanlar vefayı artık bir semt adı olarak biliyordu ama… Onu hiç aç bırakmamış, hep hâlini, hatırını sormuştu. Şimdiyse bu dünyada yoktu…

Musalla taşına anlam ve hüzünle bakan bir kediydi ve 82 yaşında vefat eden Kemal amcadan hep iyilik görmüştü.

Yusuf Hayaloğlu bir şiirinde sevgilinin vefasızca terk edişini, kedinin nankörlüğü üzerinden anlatmaya çalışmış, İbrahim Tatlıses de zihnimize ve yüreğimize vura vura bu şarkıyı söylemişti. Enteresandır, şarkının klibindeyse bir not dahi bırakmadan terk eden sevgilinin ardından İbo, kediyle baş başa kalmıştı!

Kediler, “Rızkımı veren Hüda’dır kula minnet eylemem” diyen Nesimi’yi haklı çıkarırcasına nimeti, Hak’tan bilerek özgürce yaşarken bir başka şairin şiirine “Bir kedim bile yok anlıyor musun” diye konu oluyordu.

Halk arasında nankörlüğün kediye yakıştırılması, kedilerin rızık ve nimete bakışı sebebiyleydi galiba. Kedi, miyavlayarak herkesten yiyecek bir şeyler isteyebiliyor ama bunu elde edince de “Sakın sevinme, kendini bir şey sanma! Bu rızık bana Allah’tandır, bilesin!” der gibi başka kapılarda da görülebiliyordu.

“Nankör kedi” diye yakıştırma yapılan insansa vefasızlık ve kadir kıymet bilmezlikte rakip tanımıyordu. Mesela; en yakınının hâlini, hatırını sormuyor, hayattayken yakalayamadığı yüreğin cenazesinde dahi bulunmuyordu.

Sokak hayvanlarının gönlünde taht kuran, ardından tabutuna hasret ve hüzünle kedilere baktıran Kemal Akıllı’ya rahmet, ailesine sabır dilerim.

Bir kedinin, artık bu dünyada olmayan insanın ardından anlamlı bakışı bana neler düşündürdü? Kedilere hâlâ “nankör” demeye devam edecek misiniz?

AHİRETİ DÜNYAYA TAŞIMAK!

Güney Kore’de 7 yaşındaki kızı Nayeon’u 2016 yılında bir hastalık sonucu kaybeden Jang Ji-Sung isimli kadın, kızıyla tekrar kavuştu!

Hayır, anne hayatını kaybetmedi! Kızı, annesine götürüldü. Nasıl mı? Sanal gerçeklik yöntemiyle bir stüdyo içinde oldu her şey. Anneyle kızın kavuşması için daha önce beraber gittikleri bir parkın çizimleri yapıldı ve anneye bir sanal gerçeklik gözlüğü takıldı. Anne gerçekten kızını yanında hisseder gibi tepkiler verirken ailenin diğer üyeleri de stüdyoda gözyaşlarına engel olamadı.

Bu kavuşmayı sağlayan teknoloji firması, dünyanın bütün haber bültenlerinde ismi geçmeden müthiş bir reklam yapmış oluyordu böylece. İddia ediyorum, bu haberden sonra pek çok kişi bu kavuşmayı sağlayan sanal gerçeklik firmasını araştırmaya koyulmuştur.

Bizse bu kavuşmalar için kendimizi ahirete hazırlamıştık. “Bu dünyadan fayda yok öteki de şüpheli!” diyen Hasan Tunç türküsünü Güney Kore’de uygulamaya koyanları görünce ister istemez “Ahireti dünyaya taşımaya başladılar.” yorumunda bulunuyorduk!

Güney Kore’de Budizm ve Şamanizm etkili olmakla birlikte çoğunluk Hristiyanlık inancına sahip. Galiba insan umudunun karşılığını ahiretten önce bu dünyada almak istiyor, beklemeye sabrı da kalmadı çünkü! Kaybettiği yakınlarıyla sanal gerçeklik teknolojisiyle kavuşunca da dünyayı biraz daha yaşanılır bulmaya başlıyor, ne dersiniz?

* * *

Şükrü Erbaş’tan bir şiirle:

“Şimdi dünya herkesten yapılmış bir gönül yorgunluğu.

Şimdi dünya soğuk.

İnsan büyüdükçe bir bir ayrılıyormuş sevdiklerinden.

İnsan güzellikten önce korkuyu görüyormuş.

Şimdi dünya eşiklerde bir salkım gözyaşı.

Kimse odalara sığmıyor…”

Yazarın Diğer Yazıları