Selahattin DEMİREL

Cinayet, kitap ve yalnız bir ölüm!

Selahattin DEMİREL

  • 366

Cuma günü sosyal medyada ve haberlerde yayınlanan bir video, ülke gündeminde yıllardır değişmeyen kadın cinayetlerine bir yenisinin daha eklendiğini izleyenlere gösterdi. Videoda yaralı bir kadın “ölmek istemiyorum!” diyordu, orada bulunan 10 yaşındaki kızıysa “anne, lütfen ölme!” diye feryat ediyordu. Kadının adı Emine Bulut’tu ve 4 yıl önce boşandığı eşi tarafından bıçaklanmıştı. Kırıkkale’de yaşanan olay, 18 Ağustos’ta yaşanmasına rağmen olaydan 5 gün sonra yayınlanan bu videoyla gündeme geliyordu.

Eşi, sevgilisi, nişanlısı, sözlüsü ve hiç tanımadığı erkekler tarafından ne çok kadın öldürülmüştü güzel ülkemde! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı sayıya göre ülkemizde geçen yıl 440 kadın öldürüldü, senenin bu ayına kadarsa 245 kadın! Sayı dehşet verici değil mi?

Aslında videodaki olay kimseyi şaşırtmadı ama cinayete kurban giden Emine Hanım’ın “ölmek istemiyorum!” sözü, kızının “anne, lütfen ölme!” feryadı, vicdan sahiplerini, “artık bu son olsun, sevmeyi öğrenin!” cümlesine yöneltmedi mi?

Yasalarımız güçlü olsun, ceza suçluya ivedi verilsin de adalet yerini bulsun değil mi? Peki, sevmenin de kanunu mu yapalım? Mesela; olay yerinde bulunanlar video çekmek yerine yaralı kadına yardım edebilseydi bugün Emine Hanım hayatta olabilir miydi? Henüz kanunlarımızda “gözünüzün önünde bir insan bıçaklandığında ambulansı arayın ve kan kaybına karşı yaralının yarasını sarın!” diye bir madde geçmiyor değil mi? Ama insanlığın yazısız anayasasında değişmez maddelerden biridir bu! İnsanlığı bulduk da anayasası kaldı değil mi?

“Aynı dilde mi kederlendik sahi, aynı yüzyıl mıydı şu yaşadığımız?” diye soran Şükrü Erbaş’ın dizelerini hatırlamamak mümkün değil! Bu yüzyıl da keder veriyor, maruz kaldığımız haberler de. Yaşama sevinci diye bir şeyi hatırlayan kaldı mı?

Kitap Okuma Şenliği!

Cuma günü ilçemde “Devrekâni Okuyor” etkinliği vardı. Kitap okumanın önemine dikkat çekmeye çalışan bu etkinlik Devrekâni MYO ile Belediye’nin ortak çalışmasıydı, iki kurumumuza da teşekkür ederim.

4 aydır kesintisiz buradayım. Zaman zaman ilçemin parklarında, cami avlularında kitap okudum ve acıdır ki kimsenin elinde ne bir gazete ne de bir kitap gördüm, aynı görüntü şehir merkezinde de söz konusu. Devrekâni’den minibüslerle şehre giderken de farklı değildi durum. Hâlbuki yarım saat süren yolculuk kitap okumak için iyi bir fırsat değil mi?

Anneler, babalar ve benim gibi yalnızlar! Kitap sadece çocuklar için değil sizler için de vardır ve ona sadece menfaat gözüyle bakılmaz.

Yoksa hiçbir şey okumadan mı geçiyor gününüz? Bir takvim yaprağı, bir gazete haberi de mi okumuyorsunuz? Senede 1 kitaba bile dokunmuyor musunuz? “Yüce Kitabımız” diye saygıyla ifade ettiğimiz Hz. Kur’an’ı da mı okumuyorsunuz, Arapçasından veya mealinden?

"Aman adam sen de! Kitap karın doyurmuyor ki…” diyenleri de duyuyorum. Evet, kitap karın doyurmaz, sizi mal-makam sahibi de yapmaz! Dikkat edin, bunlara sahip olan tiplerin çoğu da iyi okur değillerdir zaten. En fazla sahte entelektüellerdir yani entel! Peki ama karnımızın tok, zihnimizin boş olması hoş mudur? Şu an ülkemizde ve dünya genelinde bu tiplerden az mı çektik, çekiyoruz?

Evet, “okumakla adam olunmaz” lafı da çok konuşulur sohbetlerimizde. Yoksa bu, tahsili olmayanların ya da okumayı angarya olarak görenlerin kendilerine verdikleri bir teselli olmasın!

Okumaktan maksat elbette diploma değil. Okumaya, araştırmaya genel meraktan söz ediyorum. Yoksa ki iyi bir diploma ve cüzdan dolduracak işler için kitapları birer basamak olarak kullanıp onları menfaat aracı olarak görmekten bahsetmiyorum. Ne yazık ki bu yöntemin uygulayıcıları hiç de az değildir!

Okuyalım dostlar, okuyalım. Kendinize ait bir fikriniz olsun, bilgi edinmeden fikir oluşturamayız. Etrafta yeterince bilgisiz fikirler uçuşuyor zaten.

“Ee… Yetti be serseri herif! Sen ne söylüyor, ne yazıyorsun? Devir kitaplıların değil, kitapsızların devri, hâlâ görmüyor musun?” diyenler de olmuş mudur acep bunca yazmamıza karşın?

Ne demiş Cemil Meriç: “Kitaptan değil kitapsızlıktan korkmalıyız!” Öyle değil mi dostlar? İnadına hepinize iyi okumalar diliyorum işte fena mı?

“Devrekâni Okuyor” Etkinliği vesilesiyle bunlardan bahsetmek de hakkımdı değil mi?

Yalnız bir ölüm!

İsfendiyar Mahallesi Samancı Sokak’ta yalnız yaşayan bir kadından haber alamayan komşuları durumu polise bildirdi. Kadın evindeydi ama artık yaşamıyordu, ölümü neredeyse 15 gün önce gerçekleşmişti. Haberde adı Ayfer Dibekoğlu diye geçiyor ve yaşının 78 olduğu yazıyordu. Neydi Ayfer teyzenin hikâyesi?

Habere yapılan yorumları okurken karşıma şöyle bir cümle çıktı:

“Evet biz yalnız bıraktık biraz o istedi biraz bizim ihmalkârlığımız ama insan kaybetmeyince anlamıyor… Son pişmanlık fayda etmiyor, acımız büyük.”

Bu sözlerin sahibinin, evinde ölü bulunan Ayfer teyzenin kızı olduğunu öğreniyorum. Haberin aksine, annesinin 62 yaşında olduğunu belirtiyor ve naaşının Ankara Adli Tıp’ta olduğunu söylüyordu.

Sosyal medyada bu tarz haberlere ne çok “Allah rahmet eylesin!” yorumu yapılıyordu. Belki de insanlar sanal âlemde de olsa bu yorumla sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşünüyorlardı, kim bilir!

Böylesi ölümler beni hüzünlendirir, savaş alanlarında bir bombayla yüzlerce insanın ölümü karşısındaki hisse büründürür. Herkesin bir hikâyesi var işte! Kimi bunu paylaşıyor kimininse hayatı ya da ölümü haberlerde kendini gösteriyor.

Neyleyelim? En iyisi Şükrü Erbaş’ın dizelerine kulak vermek galiba:

“Bir kara leke halk, her adımda üstünüze sıçrayan.

Gençlik, büyüyen tehlike siz yaşlandıkça.

Sayılar ve sayılardı en büyük okumanız.

Sevinciniz öyle tenha ki üç kişi olamıyor.

Bir namludan içeriye bakmadınız hiç.

Hep bir şenlikti çarşılardan dönüşünüz.

*

Vurulmuş kimse yok aile fotoğrafınızda.

Biz çoktuk ama çıkan sizin sesinizdi.

Ve biz sizden bir avlu genişliği bekledik...

*

Size kim, neyi, nasıl

Aynı dilde mi kederlendik sahi

Aynı yüzyıl mıydı şu yaşadığımız...”

Yazarın Diğer Yazıları