Selahattin DEMİREL

Haksız iktidar karşısında eğilmeyen bir gül!

Selahattin DEMİREL

  • 395

Mübarek bir aydayız fakat bu, geçmiş yüzyıllarda yaşanmış acıları unutmamıza yetmiyor. Aksine, günümüz dünyasında başkalaşarak artan zulümlerle eski acıların pekişmesine seyirci kalıyoruz sanki!

İçinde bulunduğumuz Muharrem ayındaki Âşura Günü’nü geride bıraktık. Bugün hem Hazreti Nuh’un tufandan sonra gemisini karaya demirlemesiyle inananların kurtuluşunu hem de İslam tarihinde meydana gelen acı bir olayı, Kerbelayı hatırlatır bize.

Yezid’in haksız iktidarını kabul etmeyen peygamberimizin iki gülünden biri olan Hazreti Hüseyin ve mübarek ailesi hak davasında şehit olduklarından beridir Muharrem’ler, inananlara, kanayan bir gül hissi verir. Nuh Peygamber’in tufandan sonra gemide yaptığı rivayet edilen aşure tatlısıysa acı olaylara karşı sanki bir teselli arayışımızı simgeler. Ve insanların, hummalı gayretler sonucu bu tatlıyı yapıp tanıdık-tanımadıklara ikram etmesiyle paylaşmayı, yardımlaşmayı unutanlara bir mesaj verilir belki de.

“Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiştir. Onlara düşmanlık besleyen bana düşmanlık beslemiştir.” diyen peygamberimizin mübarek sözü zihnimizden yüreğimize süzülen bir sızı olur her Muharrem!

Ne acı ki Irak’ın Kerbela şehrinde Aşure merasiminde çıkan izdihamda 31 kişinin öldüğünü ve 100 kişinin de yaralandığını öğrendik. Ölümün ne çok ve ne kadar kolay olduğu bir coğrafya burası! Peki, bugünün Yezit’leri ne yapıyor?

— “Komşumdur, onlar da Müslümandır” demeden Yemen’e saldırıyor,

Karıştıra karıştıra bitiremediği Suriye’de ölen insanları bir rakam olarak bile görmeden “daha ne kadar silah satabilirim? diye düşünüp ülkedeki tüm tarafları yönetmeye çalışıyor,

Uygur’daki Türkler’e, Myanmar’daki Müslümanlara akla hayale gelmedik işkenceler yapıp onları yok etmeye çalışıyor,

Ülkesinin silah sanayini canlı tutmak için Ortadoğu’yu satış sahası yapıp savaşlarla seviniyor, yetmez gibi “arabulucu olurum” diyor,

Mübarek ehlibeyti Kerbela’da aç ve susuz bırakarak güçlerini kırıp nasıl katlettilerse günümüz Yezitleri de nice mazlumu hem gönülce hem de bedence aç, susuz bırakıp zulmediyor.

Ve böylelikle haksız iktidarlarını perçinleştirmeye çalışıyorlar. Hazreti Hüseyin’in yolunda olanlarsa bunca kötülüğe karşın Hakk’ın davasını yılmadan savunmaya devam ediyor, selam olsun onlara!

Kerbela şehitlerine selam ederek Hazreti Hüseyin’in bir sözüne yer vermek isterim:

“Kimileri (cennet nimetlerine olan) hırs ve tamahlarından Allah’a kulluk ederler; bu tür kulluk, tüccar sıfatlı insanların kulluğudur. Kimileri (cehennem) korku(sun)dan Allah’a kulluk ederler; bu, köle sıfatlı insanların kulluğudur. Kimileri de nimetlerinin şükrünü edâ edebilmek amacıyla Allah’a kulluk ederler; işte bu, hür insanların ibadeti, hürlerin kulluğudur ve kulluğun en iyi şeklidir.”

Bu acı olaydan beridir dünya adalete, anlayışa ve insanlığa açtır!

Okullar, üniversiteler, çocuklar, gençler

Geçen hafta itibariyle yeni eğitim öğretim dönemi açıldı. Üniversiteler de yakında akademik takvimlerine giriş yaparlar. Tüm öğrencilere selam eder, başarılar dilerim.

Sevgili ülkemde eğitimin gittikçe paralı bir sektör oluşuna isyanımdan, binlerce lira verilerek özel okullara gönderilen çocukların iş hayatına girdiklerinde kaç lira maaş alacağını merakımdan, 1968 Kuşağı’ndan Harun Karadeniz’in öncülük ettiği “Özel Okullar Devleştirilmelidir” yürüyüşünden, öğrencilere asker gibi davranan komutan öğretmenlerden, lisede keyfî olarak edebiyattan bütünlemeye bırakılmış öğrenciliğim sebebiyle güzide eğitim sistemimizden, evet hiçbirinden bahsetmeyeceğim!

Ama maddi imkânı el verenlere sesleneceğim! Çocuklara, gençlere burs verin, destek olun! Nice zor durumda olanları var, erişin onlara! Ahiret hayatını çok düşünüyorsanız, cennetin yolu da tam olarak burada işte! Görmezden, duymazdan gelmeyin ve bu güzel eylemi yapınca orada-burada konuşup kibir gösterisinde bulunmayın!

Çocuklar, gençler! Siz de bakmayın büyüklere! Okuyun, elinizden kitabınız eksik olmasın, hem de tüm kitapsızlara inat!

Güle güle “Sülüman Çocuk”

Süleyman Turan’ın kalp krizinden hayatını kaybettiğini öğrendiğimde filmlerde daha çok başroldeki iyi adamın yakın dostu olması özelliğini hatırlayarak daha da hüzünlendim. Çünkü Türk filmlerindeki iyi bir dostu kaybetmiştik. 100 Numaralı Adam’daki TRT Spikerini, Sevgili Dayım’daki Rıza’yı, Yarın Son Gündür filminde “Kara Çocuk” Yılmaz Güney’in, “Sülüman Çocuk” dediği kanun adamı Komiser Süleyman’ı ve Yılan Hikâyesi’ndeki Başkomiser Kemal’i…

Süleyman Turan’ın, kötü adam rolü sadece Muhabbet Kuşu filmindeydi sanırım. Arkadaşı İbrahim’in -ki o Sadri Alışık’tır- sevdiğini elinden alarak hakkını veriyordu bu kötülüğün ama izleyici ona hiçbir zaman kötü rolü yakıştıramadı ve sonraları onu hep dost rollerde gördük. Bir insanın daha dünya perdesi kapandı işte! Üstada rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

“Kuşburnuyu budarlar”

Sevgili şehrimizde kuşburnu için hummalı bir toplama mücadelesini geride bıraktık. Hâlâ toplayabilenler varsa selam olsun çünkü pazarda çok alıcısı olan bu nimeti bulmak ayrı, dalından toplaması ayrı zahmet. Sonrasında onu marmelada çevirmeye değinmedik daha!

Pazarda kuşburnu almak isteyenler 5-6 liradan bu muratlarına ererken benim de aklımda bir soru dolanmaya başladı. Kuşburnuyu toplayanlar, bu zorlu toplayış sırasında acaba “İlvanlım” türküsünü hatırladılar mı? “O da ne?” diyenlere sözleriyle cevap veriyorum:

“Guşburnuyu budarlar ilvanlım
İlvanlım ilvanlım aman aman
Işgın sürmesin deyi de
Al fistanlım gaytanlım”

Bugüne kadar bu türküden haberiniz olmadıysa Belkıs Akkale’den ya da Sümer Ezgü’den dinlemenizi tavsiye ederim. Ne dersiniz, kuşburnu toplarken bu türkü aklına gelip de söyleyenler olmuş mudur acep?

Çay ve umut!

Çay denince hep bir mücadele, azim, gayret gelir aklıma ve bu yanıyla o bir umut kaynağıdır. İşte çayın bu kadar anlam yüklü olduğu bir durumda kötü demlenen bir çayın da umutsuzluğa neden olması kaçınılmaz!

Sözü dolandırmadan söyleyeyim. Nasrullah Meydanı çevresindeki açık çay bahçelerinde nerede çay içsem demi tutmamış, tadı olmayan çaylarla karşılaştım. “Çay evlerine gereken özeni göstermeliyiz!” sözünün ne kadar doğru olduğunu anladım böylece! Hem bu şehir insanı hem de dışarıdan gelenler için en çok rağbet gören bu çay bahçelerindeki çayın bu kadar özensiz hazırlanması hiç de hoş bir görüntü vermiyor, haberiniz ola!

Şehrimin ve ülkemin tüm çay bahçelerine ve çay evlerine sesleniyorum! Çay, umut demektir, çay varsa umut vardır hem de son zamlara rağmen! Ne olur bir de onu tatsız, kıvamsız demleyerek umudumuzu karartmayın!

Takvim yaprağından…

Evinizde, iş yerinizde duvar takviminiz var mı, bilmiyorum ama olması gerektiğini ve yapraklarını takip edip okumanız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü insan okuyup anladıkça ve iyiyi hayatında yansıttıkça insandır!

Geçen günkü takvim yaprağının arkasında çok hoşuma giden bir hikâye vardı. Aslında bu hikâye İsveçli oyun yazarı August Strindberg’in Düş Oyunu eserindendi. Size de haber vermek istedim, işte buyurun:

“Bir gün bir çocuğa sormuştum, deniz neden tuzludur diye.

Babası uzun bir sefere çıkmıştı.

Çocuk hemencecik karşılık verdi:

— Deniz tuzludur, çünkü denizciler durmadan ağlarlar!

— Neden denizciler böyle çok ağlar ki?

— Çünkü, dedi, yolculukları bitmez… Onun için de mendillerini hep direklere asıp kuruturlar!

Gene sordum:

— Ya niçin insanlar üzgün olunca ağlar?

— Çünkü, dedi, daha duru görebilelim diye gözlerin camını ara sıra yıkamak gerek!”

“Gözlerin camı” her zaman yıkanabiliyor mu peki? Onun cevabını da bir Özdemir Asaf şiiriyle arayalım:

“Benim mezarlarımda ölü yok;
Hep yaşamış olanlar var..
Anılarımda bir yer
Dinmeksizin acıyor,
Günbegün,
Bundan.

Güldüğümü görenler
Bana bakıyor,
Görüyorum..
Ağlasam geçer,
Biliyorum..
Ağlanmıyor.”

Yazarın Diğer Yazıları