Selahattin DEMİREL

İntihar, içki ve Diyarbakır'daki kız

Selahattin DEMİREL

  • 451

Olukbaşı Cami’nin karşısında Çay Boyu’nun başlangıcında çarşaflı bir kadını çaya doğru dönmüş vaziyette görünce Suç ve Ceza’daki, kendini köprüye atan kız geldi aklıma. Dostoyevski üstat bu olayla bize dönem Rusya’sının bunalımını ve insanların sıkışmışlığını farklı bir açıdan hissettirmeye çalışmıştı. Hayır, Raskolnikov’un ayaklarına kapandığı ve “senin değil, acı çeken insanların önünde eğiliyorum!” dediği Sonya değildi o!

O çarşaflı teyze benim aklımdan geçenleri hissetmiş olacak ki kalkıp gitti, ben de bir bunalım hâlinin intihar girişimi olabilir mi bu? düşüncesinden sıyrıldım. Aynı istikamette bu sefer çaya doğru bakıp sakladığı sigarasını tüttüren orta yaşlı bir adam gördüm. Burayı teftişe çıkmış gibi nasıl da geziyordum değil mi? Çay, yakındaki yağmurlardan ötürü hızlıydı. Atsak kendimizi, bizi götürür mü bu? diye sordum. “Bu tam götürmez ama benim çocukluğumda nice insanı kapıp götürdüğü oldu.” dedi.

Burada bir güvenlik tedbiri yoktu. Çocuklar yahut yandaki yoldan, şaşırma alâmetiyle buraya direksiyonu kırabilecek şoförler için tehlikeli olabilirdi. Bunu hatırlattığımda “görüntü ortada!” diyebildi. Geçmiş belediye yönetimlerinin ilgisizliğinden bahsedip “yapılırsa şimdi yapılır.” diyerek de bugüne olan umudundan bahsetti. Umutsuz yaşanır mıydı?

Dostoyevski, Rus Çarı’na karşı siyasi faaliyetlerinden ötürü idama mahkûm edilmiş, idamını beklerken de Çar’ın affıyla yaşamaya devam etmişti. O yüzden eserlerinde bu idam bekleyişi gibi bir gerilim hep etkindir ama bu ülkemiz dizilerindeki dozu kaçmış gerilimden farklıdır, naiftir. Ölüler Evinden Anılar, İnsancıklar, Karamazov Kardeşler, Ecinniler, Ezilenler ve dahası. Okumadınız mı yoksa? Haydi, zaman kaybetmeden başlayın!

İçmeden güzelleşelim!

Güzel şehrim Kastamonu’da son yıllarda kavgalar, silahlı tartışmalar sonucunda yaralanma ve ölümlerde ciddi bir artışı fark etmeyeniniz yoktur değil mi? Bu ortadayken sokaklarda yürürken bira kutularına, boş fişek ve mermilere rastlamak da şaşırtmıyordu bizleri. Şehre girişte “Evliyalar Şehrine Hoş Geldiniz” tabelasıyla ters düşen bu durumun üzerine tez yazılsa yeri vardır.

Kastamonu Valiliği konuyla alâkalı bir karar alarak açıkta alkol içilmesini yasakladı. Bu yasağa uymayanlaraysa Kabahatler Kanunu’nun 32. Maddesini ihlalden işlem yapılacağını duyurdu. Bu cezanın da 100 lira olduğunu ben söyleyeyim. İlk ceza kime ve nerede kesilecek? diye merakla bekliyoruz!

Şehrimizdeki asayiş sorunu Valiliği bu karara itmiş olabilir ama bir eksik söz konusu, uyuşturucu haplar unutulmuş! Güzel şehrimizde alkol pahalılığından ötürü el altından pek çok uyuşturucu hap satılıyor, bunların da ciddi sayıda alıcısı olduğundan şüpheniz olmasın! Bunalımlı gençleri ve alkol almaya maddi gücü yetmeyenleri müşteri olarak gören hap tacirlerinin “mal trafiğinden” şöyle haberdar oluyoruz: “Çok sayıda uyuşturucu hap, kaçak sigara ve içki yakalandı!”

Valiliğin, asayiş sorunu olarak baktığı mesele aslında insan ilişkilerindeki kırılmanın sonucuydu. Elindeki imkânlar dâhilinde tedbirler alan Valilik, sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünmektedir belki ama ya biz? İnsan kardeşlerim, size soruyorum! Bir şeylerin çivisi çıktı, beni fark etmiyor mu sanıyorsunuz?

İnsanlar, bunalımlarını, sıkışmışlıklarını ve enerji patlamalarını hep bir maddi eylemle dışarı vurmak isterler. Herkesten; konferanslara, forumlara, yürüyüşlere, konserlere, şiir dinletilerine katılmalarını bekleyemeyiz tabii. Bu yüzden, çareyi içki şişelerinde arayanlar az değil! Ama bu da bir çare değil! Bu dert-keder sizdeyse çaresi de yine sizin gayretinizde, unutmayın! Bunun farkında olup harekete geçmek için daha ne bekliyorsunuz?

Mesela; geçende bir kına gecesine katılan akrabam elindeki tüfekle oturduğu içki masası fotoğrafını sosyal medya hesabında paylaşarak şu yorumu yazmıştı: “Rakı içtikten sonra aklıma geleceksen kelle paçadan ne farkın var?”

İçki içmeden de aklınıza gelmeli o ama hak ediyorsa! Etmiyorsa kendinizi yorduğunuza değmez! Bırakın, kendinizi harap etmeyi!

Ah insan kardeşlerim, büyüklerim! Maddi alışkanlıklarla dert-keder unutulabilseydi bu yazı işçisi kardeşiniz en sağlam sigara ve içki tiryakisi olurdu, haberiniz olsun!

Gelin, şehrimizde açıkta alkol içilmesini yasaklayan karardan ziyade buna neden olan şeyleri bir düşünelim, olmaz mı?

Ölüme atlayışın hikâyesi neydi?

Diyarbakır Yenişehir’de Ahlâk Büro Amirliği Ekipleri bir ihbar aldı. Günlük kiralanan evlerden birinde fuhuş yapılıyordu. Ev, 4. kattaydı ve ekiplerin baskını sırasında evde bulunanlardan biri kendini pencereden aşağı bıraktı, yaralı hâlde hastaneye kaldırıldı. İsmi haberlerde N.G. diye geçecekti, 14 yaşında bir kız çocuğuydu. Yanında 40 yaşında bir kadın ve 3 tane erkek vardı!

N.G.’nin hayat öyküsü neydi? Daha çocuk yaşta bir kızı fuhşa kimler itmişti ve sevgili ülkemde bu durumda olan kız çocuklarının sayısı ne kadardı? Böylesi baskınlarda ölüme atlayışlarıyla mı onlardan haberdar olacaktık?

Son 2 yılda Antalya Kepez Devlet Hastanesi’nde yaşları 14 ile 17 arasında değişen 274 çocuğun doğum yaptığını öğrenince şaşıracak mısınız peki? Doğum yapan çocukların 115’i Türk, 159’u ise Suriye ve Afganistan olmak üzere yabancı ülke vatandaşı.

14 yaşındaki bir kız çocuğunun böylesi ölümünden, çocuk yaştaki annelerin sayısından ve daha birçok kötü haberden sonra mutlu olmak mümkünse bana da anlatın yöntemini ne olur!

“Görmezden, duymazdan gel be adam!” diyeceksiniz, biliyorum. Olmuyor, olduramıyorum!

Şiir okursak geçer mi dersiniz, hem de İsmet Özel’den:

“Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
tabutumun üstünde zar atıyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklaşınca kumlar ve çakıl taşları
geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.”

Yazarın Diğer Yazıları