Selahattin DEMİREL

Öleceğiniz tarihi bilseniz ne yapardınız? / Ve Kudüs

Selahattin DEMİREL

  • 508

Telefonunuza bir kısa mesaj geliyor ve öleceğiniz tarih yıl, ay, gün olarak belirtiliyor. Ne düşünür, nasıl tepki verirdiniz? Geçenlerde izlediğim bir filmde bu konu işleniyordu. Çok uzun seneler yaşayacağı bilgisi verilen de kısa bir zaman sonra öleceğini haber alan da bu bilgiden sonra mutsuz olacak düşüncesiydi filmde vurgulanan. Ölüm tarihleri konusunda o kadar ileri gitmiş ki film, öleceği tarihten emin olan biri, hangi intihar girişiminde bulunursa bulunsun ölmüyordu mesela, film bu ya!

Son yıllarda artan kaza-kader tartışmalarını hatırlattı bu film bana. Bir kısım inançsızlık şebekeleri, bir yığın bilgiye maruz kalan ama içinden gerçek olanı damıtamayanlara, özellikle gençlere, “bu hayat boş, durma, eğlen, coş” propagandası yaparcasına “kaza-kader yoktur, varsa da boştur” diyor, okuyup sorgulamayanları ağzı açık bıraktıran sözde bilgi zırvalarıyla dolu programlardan geçilmiyor TV’ler.

Ezelin ve ebedin ilmi Hz. Allah’tadır, insanın zaman karşısındaki duruşu ve algılayışı sınırlıdır deyip işin içinden çıkabilmek mümkünken, insana sanki senaryosu yazılmış bir dizinin hiçbir şeyi sorgulamaya hakkı olmayan ve suflörün sözlerini tekrarlayan oyuncusuymuş gibi bakmak ne kadar mantıklı?

Yoksulluk Kader Olamaz

Cem Karaca’nın bu isimde bir şarkısı vardır, 1977 tarihli albümü de aynı ismi taşır ve şöyle başlar sözleri:

“Sıram gibi sıradağlar

Anam, anam anam, derdin mi var?
Yaram yürekte değil ki, gelip sarsın yar
Radyolarda şarkılar boş ver diyorlar
Açlıktan verem olana bal ye diyorlar…”

Merak etmeyin, ne alâka demeyin, konuyu dağıtmıyorum! “Her şey kader” deyip gayreti bırakmak ve ümidi kesmektir yanlış kader anlayışı.

Dikkat edin, alt yapısı ve sanayii gelişmemiş ülkelerdeki milli gelir düşük ve ortalama yaşam süreleri de 50-55’i geçmezken gelişmiş ülkelerde milli gelir yüksek, ortalama yaşam süreleri uzundur. Çünkü bu ülkelerde gıdaya, alt yapı ve sağlık hizmetlerine erişim ucuz ve kolaydır. Bu durumu kaderle açıklayacak olursak; gayret edenin kaderi güzel olurken gayreti bırakıp “kader böyleymiş” umutsuzluğunda olanın kaderi kötüymüş denebilir mi mesela? Hz. Kur’an’da geçen “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm / 53) ayeti de bu durumu aydınlatmıyor mu? Tabii temiz gıdaya ve iyi sağlık hizmetlerine ulaşmak da iyi kaderin tek başına işaretçisi değildir. Nice zengin hayatları yaşayanlar vardır ki birçok temel nimetten yoksun insanlardan daha mutsuz ve karamsardırlar.

Bir de İbn-i Haldun’un bulunulan coğrafyanın, insanların kaderlerindeki etkisini işlediği tez vardır. Yaşanılan iklimin ve cafcaflı tabirle jeopolitik konumun insanlar üzerindeki etkisinden bahseder İbn-i Haldun. Avrupa ülkelerinde; İsveç, Norveç ve İsviçre’de doğanlarla Afrika kıtasında; Çad, Nijer, Somali gibi ülkelerde yaşayanların kaderinde bir farklılık yok mu?

Tanım olarak kader, Kur’an meallerinde “yazı” ve “kitap” olarak geçerken bu kavramla; dünyada yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olayların bir kitapta yazılı olduğunu ve bu bilginin yalnız Hz. Allah’ın katında bulunduğunu anlayabiliyoruz. “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir.” (Neml / 65) ayeti de bu durumu açıklıyor.

Gerçekleşen olay da “kaza”dır. Kader sorgulamalarının genelde inanmayanlarca Müslümanı, akıllarınca, sıkıştırmak için yapıldığını ve bu sorgulamaların, “Allah; savaşlara, zulümlere, cinayetlere, tecavüzlere, türlü kötülüklere, adaletsizliklere niye izin veriyor?” gibi sorularla daha ilerilere götürüldüğünü görürüz. Bu sorgulamalar yapılırken çok önemli bir şey unutulur: Karada ve denizdeki düzeni bozanın insan olduğu gerçeği! “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.”(Rum / 41).

“Yeryüzünde her insanın rızkı mevcutken rızkı gasp edip adaletli bir şekilde insanlara ulaşmasını engelleyenler ve bunu da bir sistem hâline getirenler kim, güçlerini nereden alıyorlar ve inanan insanlar onlara dönük ne gibi önlemler alıyor?” diye sorgulamak da her dürüst insanın hakkıdır. Şarkı şöyle devam eder:

“Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle gaddar değildir

Ben vatandaş Ahmet'im evkafta memur
Ay sonuna yetmiyor evdeki kömür
Bir kilo et seksen lira tadını unuttum
İnsan gibi yaşamanın adını unuttum.”

Şu dünya imtihanında bize düşen, gayret edip Allah’tan umudu kesmemekte ve sonunda derde de dermana da elhamdülillah diyebilmekte.

Ve Kudüs

ABD Başkanı Trump, Kudüs konusunda Yahudi seçmenine verdiği sözü tutmak için harekete geçti ve dünya gündemini takip edenleri şaşırtmayan kararını uygulayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etti üstelik buna da “gecikmiş bir karar” yorumunda bulundu. Bu duruma karşılık İslam ülkelerinden güçlü bir ses duyabildik mi? Türkiye dışında kimseden ciddi bir tepki gelmedi. Olanlar da göstermelik, dostlar alışverişte görsün pasifliğinde. ABD-İsrail gibi, mazlumların kanını emen vampirler, iştahları kabarınca dünyayı silaha ve dumana boğmaya başlarlar. Kudüs geriliminde de olan yine garip Filistin halkına olur, Kudüs gibi bir konuda bile tek ses olamayan İslam ülkeleri de ABD’nin uslu çocuğu olmaya devam eder. Yine öyle mi olacak?

Bireysel ve toplu olarak dualar yapabilir ve Cuma namazı çıkışlarında “Kahrolsun İsrail, Kahrolsun ABD Emperyalizmi” diye bağırabiliriz belki ama ya koca koca devletleri yöneten özellikle petrol zengini ve ABD’nin maymunu olmuş Arap liderler? Onlardan bir hareket görebilecek miyiz dersiniz? Onların yapabileceği, komşu İslam ülkeleriyle çatışmak için ABD’ye silah siparişi vermekten ve gelen ölüm malzemeleriyle “müminler kardeştir” ayetini yok sayıp kardeş olarak görmediği Müslümanların üzerine bomba yağdırmaktan ibaretti unutmuşum, affedersiniz!

Sezai Karakoç’un şiirinde geçen hâliyle biz de bahsedelim mi Kudüs’ten?

“Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir.

Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri...
Ve Kudüs şehri. İçiyle ve ruhuyla suskun
Göklere kaçmış hayaliyle
Bir pervane gibi ışığa uçmuş gönlüyle
Bir başka aleme göçmüş hakikati
Tanrı katına varmış
İki elini kavuşturup divana durmuş
Hüküm istemiş

Yeryüzüne yeryüzü kadısına
Hüküm ki:
Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir

Ve haksız yere insan öldürenin cezası ölüm
Ve fitne, arzı fesada verme, daha büyük suç adam öldürmekten…”

Yazarın Diğer Yazıları