Selahattin DEMİREL

"Mezar Taşınız Bizden" kampanyası!

Selahattin DEMİREL

  • 258

Radyoda geçen reklamı ilk duyduğumda biraz şaşırmıştım açıkçası ama sonradan normal karşıladım. Öyle ya! Kapitalist sistem içerisinde mezar taşçı da reklam veremez miydi yani?

Mezar yapımında kullanılan mermerin özelliği, dayanıklılığı ve kalitesi reklam içinde özellikle vurgulanıyordu. 21. yüzyıl, bir yandan bizi insanlıktan çıkarmaya çalışırken bir yandan da böylesi sürprizlerle şaşırtıyordu belki de! Ne kadar alırsanız, tüketirseniz ve de kazanırsanız kazanın, öleceksiniz! Var mı ötesi?

Mezar taşçının amacı da bize ölümü hatırlatmaktan ziyade "mezar yaptırırken bizi tercih edin!" kaygısıydı!

Remarque'ın 1920'lerin savaş mağlubu Almanya'sını işlediği "Ölesiye Yaşamak" romanındaki mezar taşı şirketini de hatırlattı bu reklam. Romanda ilk ve sonbaharın, mezar taşçılarının sevdiği mevsimler olduğunu söylüyordu yazar, çünkü tespitine göre insanlar daha çok bu mevsimlerde ölüyormuş!

Dünyada bulunuş nedenimizle bir gün gideceğimiz gerçeği bu devrin derdi değil elbette!

Radyodaki reklamdan sonra mezarlığa gittim ve dirilerden daha fazla çiçek alanların sembolik mekânında bunca kaygı, stres, heyecan ve "acaba?"dan uzakta rüzgârın eşliğinde hiçbir şey düşünmemeye çalıştım, evet hiçbir şey!

Aynı reklamı bir kez de minibüste dinledim ve acaba Ramazan'da ölene indirim var mı? ya da "Siz ölmeye bakın, mezar taşınız bizden!" gibi kampanyalar da olacak mı? diye düşüncelere daldım. Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değildi çünkü. Kafka öyle dememiş miydi?

Açlığın ve Yoksulluğun Nedeni

Ramazan ayında oluşumuz sebebiyle açlığı daha yakından hissediyoruz. Ve düşünenlerimiz oluyor illaki: "İşte! Dünyadaki savaşların, cümle adaletsizliğin sebebi insanın doymazlığı, hırsı!"

Sebeple sonucun birbirini beslediği bir döngü bu! İştah ve yokluk! Bunca savaş, kargaşa, gerilim hep daha fazla uğruna ve "hep benim olsun" diyenlerin yüzüne!

Mübarek ay vesilesiyle açların hâlinden anlayıp dünyadaki adaletsizliğe hayırlı bir başkaldırının zamanı değil mi? Yoksa nefs elinde oyuncak olmaya devam mı?

Oruç, kuru bir açlıktan ibaret olmayan ve nefse başkaldırının somut hâli. Aşık Veysel'in "Topraktandır cümle beden / Nefsini öldür ölmeden" dediği de buydu aslında ve özellikle vurguluyordu üstat "beni hor görme gardaşım!" diye.

Sadece mideye tutturulan oruçlar yerine kem söz, yalan, riya ve küfürden uzak dilimizle, helal ekmek tutan elimizle ve her hâlimizle oruçlu olabilmek! Ve olmazsa olmaz, kibirden, hor görmekten azade yaşayışımızla başlı başına birer oruç olabilmek! İşte esas incelik burada! Çok mu zor? Kolay olmadığı besbelli!

Yazısız şiir olur da şiirsiz yazı olur mu?

"Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon

bizim!

Değil birkaç
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!"

Nazım'ın şiirde "30 milyon deli gözbebekleri" dediği açların sayısı bugün milyarı geçmiş vaziyette ve gelir dağılımındaki adaletsizlikse günden güne artmakta. Pahalı restoranların iftar menülerinde bu bilgilere yer verilmiyor tabii!

Dünya, bunca zulmü ve gittikçe yaşanmaz hâliyle, mazlumların birleşip sıkılmış bir yumruk gibi olduğu güne Ramazan'da değilse kıyamette kavuşacaktır!

Yorumlar 1

Yazarın Diğer Yazıları