Zaman, insanlığın hüsranına şahitlik etmekte ve insan, insanlığa en büyük zararı vermektedir.
Bu zararı ise en şiddetli olarak bu Ümmet görmektedir. 1400 yıl önce İslam’a karşı yapılan saldırılar günümüzde daha da şiddetlenmektedir. Biliyoruz ve inanıyoruz ki bu düşmanlık ölüm son canlıyı teslim alıncaya kadar sürecektir.
Mesele aynı mesele durum aynı durumdur. Sadece Fillerin yerini füzeler, Ebrehe’nin yerini torunları almıştır. Kuşkumuz yok! İslam sancağı kıyamete kadar dalgalanacaktır. Lâkin bizi ilgilendiren kıyamete kadar hangi safta yer alacağımızdır.
Oryantalizm vb. akımların öncüleri düşmanlıklarıya kalem bileyip kitaplarımıza ve zihin dünyamıza hükmetmeye çalışmakta ve ne yazık ki başarma yolunda ilerlemektedir.
Diğer bir yandan küfür tek millet olmuşken, bizlerin çil yavrusu gibi dağınık olması, tembelliğin en çarpıcı göstergesidir. Bize düşen, onların yazdıklarını silecek fikirler ve Hak yolunda dimdik duracak mücahitler yetiştirmektir.
Bir kişi bile kalsak, “dünyayı ben mi kurtaracağım? ” düşüncesinden kurtulmamız gerekir. İbrahim elbet zafer sahibidir. Bizim safımızı ya Nemrut’a boyun eğmek, ya da İbrahim’e su taşıyan karınca olmak belirleyecektir. Bir kişi bazen dünyayı yerinden oynatabilir.
Onlar batıl yolda oldukları halde bu Ümmet’e kan kusturmak için yılmadan, usanmadan, pes etmeden en ince planlarla hareket ediyorken, Müslüman olarak bizlerin Hak yolunda olup pes edip, rahatlık derdinde olmak gibi bir lüksü olmaz, olamaz!