Zafer SÖYLEMEZ

TANZİMAT'TAN GÜNÜMÜZE MEDENİYET VE TÜRKİYE

Zafer SÖYLEMEZ

  • 327

Türkiye, iki yüz yıla yakın süren modernleşme çabalarına hala devam ediyor. Modernleşmek, Tanzimat tan bu yana  önce bürokrasinin sonra toplumsal yapının gündeminden düşemeyen bir kavram. Önceleri sadece iyi eğitim almış Osmanlı yüksek bürokrasisi tarafından, Mustafa Reşit Paşa, Sadık Rıfat Paşa, Âli Paşa, Fuat Paşa, Münif Paşa, Sadullah Paşa, Mustafa Fâzıl Paşa ve Midhat Paşa gibi bürokrasiden yetişme devlet adamları tarafından  dile getirilen büyük ölçüde batılılaşma üzerine kurulu bir düşünce sosyolojisinden  oluşan bir tablo var.

Bu fikirleri Gökhan Çetinsaya ‘’Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti’’ isimli makalesinde bilimsel bir perspektiften anlatıyor. 19. yüzyılın iki büyük problemi olan gayrimüslim ayrılıkçılığına ve Rus tehdidine bir tepki olarak yükselen Tanzimat zihniyetini anlamamıza yardımcı oluyor.

Görüş ayrılıklarına  rağmen bu devlet adamlarının üzerinde mutâbakata vardıkları ortak nokta, dinin ve devletin bekâsı için “eski usullerden vazgeçmek” gerektiği hususudur. Bu çerçevede de özellikle dört kavram çifti tartışılmaktadır: medeniyet ve terakkî, ulûm ve fünûn, kanun ve nizam, hürriyet ve meşveret.

Bu dört kavram çiftinden en belirleyici olanı medeniyet ve terakkidir. Tanzimat döneminin ilk ideolojisidir. Medeniyet oteldir, paradır, trendir, baloya gitmektir. Tanzimat aydının kafasında medeniyet ve Avrupa özdeşleşmiştir. Medeniyet insanı mutluluğa götüren herşeydir. Ayrıca ilerleme (terakki) kavramı medeniyetsiz mümkün değildir. Hatta Tanzimat aydınlarına göre ırkçılık ve sömürgecilik medeniyetin tabi bir sonucudur.

Ulûm ve fünûn; eğitim meselesi ile ilgilidir. İlim ve fen güçlü bir ordu, istikrarlı ve gelişen bir ekonomi, sağlıklı bir toplum demektir. Söz konusu dönemin devlet adamı ve aydını için bilgi tek ve evrenseldir. Başka bir deyişle bilginin bir varlık ve değer boyutundan bahsedilemez. Dolayısıyla yapılması gereken, Avrupa’nın bilgi birikimini Osmanlı coğrafyasına taşımak ve halkı bu doğrultuda eğitmektir. Avrupa’nın ilmi İslam’ın yitik malıdır.

Ulûm ve fünûna ilaveten kanun ve nizam da medeniyet ve terakkînin esaslarındandır. Zira keyfî bir yönetimin sürdüğü, kişisel hakların teminat altına alınmadığı ve kanun hakimiyetinin sağlanmadığı bir ortama medeniyetin gelmeyeceği aşikârdır. Avrupa siyasî düşüncesine paralel olarak devletin meşrûiyeti ve devlet ile birey arasındaki ilişkinin mahiyeti Osmanlı aydını tarafından da tartışma konusu yapılmıştır. Kişisel hakların korunması ve teminat altına alınması gerektiği görüşü ağırlık kazanmıştır.

Kanun ve nizam gibi, hürriyet ve meşveret de Avrupa’daki tartışmaların bir uzantısı gibi görünmektedir. İktisadî gelişme ile birebir irtibatı kurulan bu kavramları en iyi özetleyen Sadık Rıfat Paşa’nın şu sözleridir: “Terakkiyât-ı beşeriyye (…) bütün hürriyet eseridir. Akvâm ve milel bu sayede karîn-i saadettir. Hürriyet olmayınca emniyet olmaz. Emniyet olmayınca sa‘y olmaz, sa‘y olmayınca servet olmaz, servet olmayınca saadet olmaz!” diyerek  kanunların ve nizamın önemini anlatmıştır.

Lakin Bu akınım öncüleri olan Ali ve Fuat paşaların ölümü sonrası, meydana gelen boşluğu doldurmak için girişilen iktidar mücadelelerinin sonunda Tanzimat politikaları iflas etmiş, ilk defa ulamanın da katıldığı bir hükümet darbesi ile (1876) bu reform süreci kanlı bir şekilde bitmiştir. ( Konu ile ayrıntılı bilgi için Gökhan Çetinsaya’nın  ‘’Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti’’ isimli makalesine bakınız)

Bu gelişmeler ve düşünce akımları daha sonra kurulacak olan Cumhuriyete öncülük etmişlerdir.

1830-1876 yılları arasında yaşanan bu gelişmelerde görüldüğü üzere yönetimin, rejimin ya da kimin nasıl iktidar olacağının yanı sıra toplumun da nasıl kalkınacağı, refah ve eğitim seviyesinin nasıl yükseleceği ve hukuk tartışılmıştır. Yalnız yapılamayan şey, bu tartışmaların içine halkın çekilememesi olmuştur. Halkın nasıl bir yönetim ya da toplumsal yapıyı hayal ettiğinden bahis yoktur. Çünkü tartışmaların merkezinde halkın değil devletin nasıl kurtulacağı düşüncesi yatmaktadır. Tanzimat bürokratları kendi çevrelerinde devletin nasıl kurtulacağına dair planlar yaparken halkın onları batı hayranı diye etiketlemesinin altında yatan olgular araştırılmamıştır.  Halk desteği yoktur bu reformlarda.

Hangi yönetim sistemi olursa olsun, tartışmaların odağındaki ana nüve insan değeri olmadığı müddetçe, yapılacak sistem değişikliklerinin sonucu halkın daha müreffeh, daha mutlu, daha sağlıklı yaşamasına her hangi bir katkı sağlamayacaktır. Düşünce dünyası ile ilgili bugün bile Tanzimat’ın devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Saygılarımla

Yorumlar 2
FİKRET BURAN 10 Ocak 2016 10:37

Yazılarını merak ile takip ediyor um devam mini merakla bekliyoruz. Kalemine sağlık.

Mete 09 Ocak 2016 22:00

Yazilarini heyecanla takip ediyorum devam devam devam

Yazarın Diğer Yazıları