Aşk Yazarı Mustafa ÇİFCİ

Ellerinden Tutabilmek

Aşk Yazarı Mustafa ÇİFCİ

  • 496

Kaç sefer dilimin ucuna gelip, seni sevdiğimi, yanında olduğumu söylemek isterdim de, söyleyemezdim.
Ellerinden tutabilmişsem, yüreğimi sana sunmuş kabullenirdim.
Anlaşılan gözyaşlarıyla, gülüşler birbirini doğuruyordu hayatın içinde.
Bazen halka halka olurlardı göçmen kuşlar
Bazen uzun bir kuyruk gibi
Ardı ardına
Bazen de tek sıra
Yan yana bazen
Bozulmazdı sıraları göçmen kuşların
Bulut bulut akarlardı
Dalga dalga göçerlerdi
Boğuk seslerini duyardım
Anlamaya çalışır
Anlayamazdım
Göçmen kuşları çok severdim
Sen de sever miydin?
Sen de gider miydin onlarla uzaklara?
Oysa benim
Göçmen kuşlarla uçardı gönlümün yarısı
Bir yıl süreyle geri dönüşlerini beklerdim
Hiç unutmadan
Sürünün ardından sürüklenen kuşu
En geride kalan, yetişmek için çırpınan son kuşu...
Hiç unutmadan onu düşünürdüm.

Beklemek, iki sınırın ortasında bulunmak, yalnızlığı kabullenmek gibi bir şeydi.
Beklemek güzeldi kavuşmanın sıcak düşleriyle sarılınca.
Beklemek, sevinçleri, coşkuları yaşamadan, geleceğe ödünç göndermek gibi bir şeydi.
Beklemek, hüznü ve neşeyi aynı anda yaşamak gibi bir şeydi.

“Yollar bir yerlerde bitmez mi?”, demiştin bir akşam, yorgun, bıkkın sesinle... “Belki o zaman biz geri dönmeyiz.” Ama yolların her biri bir başka yöne giderdi. “Bak”, demiştim bir gün ilerisini gösterip, “sanki yolun sonu gibi daralıyor işte, belki de birleşiyor, haydi koşalım.”
El ele tutuşup koştuk, koştuk ama yol bitmedi. “Yok”, demiştin. “Ne yollar birleşir, ne sular durur, ne bizler dönmemek için gidebiliriz.”
Suskunluk içinde geriye dönmüştük. Şimdi göçmen kuşları bekliyor, yolları gözlüyorum. Ayrıldığımızda bir boşluk doğuyordu. Neşeden yana, dostluktan yana, aşktan yana. Geri döndüğün an yeniden yükleniyordu yaşam anlamını. Kanat çırpıyordu gökyüzünde sevinç. Bulutlarla yarışıyor, yağmur olup damla damla yağıyor, derelerden denizlere ulaşıyordu.

Bir sonbahar sabahı, okuluma döndüğümde,  yine kardeşin ağlıyordu. Yarıyıl tatili için geri döndüğümde, annemin bütün ısrarlarına rağmen hiç beklemeden evinizin yolunu tutmuştum. Koşarak gidiyordum. İçimde bir sıkıntı vardı. Yüreğim daralıyordu.  Cebimde bir sürü bozuk para vardı. Haydi, çıkalım Sevda, bak kardeşin de ağlamıyor, hava da güzel,  diyecektim, diyemedim. Evde bir sessizlik, bir durgunluk vardı. Bakışlarından anlamıştım acı gerçeği. Göğsüme kapanıp, gözyaşları içinde,  “ öldü, kardeşim gitti” diye ağlamaya başlamıştın.
Ben de ağlamıştım.
Çaresizliğin, bir şey yapamamış olmanın verdiği acı, beni de ağlatıyordu.
Oysa mektuplarında, biraz daha iyi olduğunu yazıyordun. “Ağlamıyor eskisi kadar”  diyordun.
Seviniyordum.
Yoksa yalan mıydı?
Ne zaman öldü diye, soramıyordum.
Koşarak hızla geriye dönüp odama kapanmıştım.
Yine sonbahardayım Sevda.
Yine acılardayım.
Yine ayrılıklardayım.
Yine uzaklardayım. 
Yine çaresizliğin içinde ağlamaktayım.

Ya sen Sevda, ya sen nerelerdesin?
Sakın bana sonbahardayım deme.
Sakın ha!
Yoksa dayanmak zor olur.
Sakın yine geceleri uyuyamadığını söyleme bana.
Konuş, gülümse, ağlama sakın.
Seviyorum, de.
Umutluyum, de.
Sevdalıyım, de.
Aşk yaşıyor, de.
Yeter ki konuş.
Konuşsana Sevda!
Dayanamıyorum.
Sen giderken, bütün çiçeklerim solacak, yaşama arzularıma kar yağacak Sevda.
Şarkılar el vermeyecek biliyorum.
Oysa aşk, karşı koymaktı benim için ayrılığa.
Şimdi sen gidiyorsun.
Desene hüznünle solacağım.
Yollar yine bana kalacak.
Kimsesiz, şehrin en tenha, en kuytu yerleri beni bekliyor desene.          
Boğazına düğümlenen, ellerini acıtan, dudaklarını yakan bir şeyler var mı?.
Bu kadar erken saatte gitmelerin ağına düşmeyip gel desene.

Yazarın Diğer Yazıları