Selahattin DEMİREL

Aşkı kana bulayanlar!

Selahattin DEMİREL

  • 915

Yıl içerisinde 302 kadının öldürüldüğü ve 532 kadının şiddet gördüğü bir ortamda erkeklerin de eşleri tarafından öldürüldüğünü duymak büyük bir haber konusu oldu! Öyle ya! Kadınların öldürülmesi, ülkemizde medya ve toplum tarafından köpeğin adamı ısırması olarak görülüyordu, erkek öldürülünce de adam, köpeği ısırmış sayılıyordu ve bu diğerinin “sıradanlığı” yanında şaşırtıcı bir haber oluyordu!

İlçem Devrekâni’de bir kadın, tartıştığı eşinin cinsel organını kesiyor, işin içinde cinsellik olunca necip milletimiz daha da ilgi gösteriyordu. Adam, hastanede tedavi altına alınırken kadın tutuklanıyor, haberden sonra da sosyal medyada yorumlar akmaya devam ediyordu.

Olaydan bir gece sonra benzer bir eş saldırısı İstanbul Zeytinburnu’nda yaşanıyor, kadın, uykuda olan eşini baltayla öldürüyordu. Eşini katleden kadının “11 yıldır kahrını çekiyorum.” dediği söyleniyordu.

Eskiden bu tarz haberlerden sonra TV programlarında toplum kritiği yapılır ve iyi niyetle “Ne oluyor bize?” denirdi. Artık böyle bir şeye tenezzül edilmeden “Bize zaten olanlar olmuş, sıradaki haber daha ne kadar şaşırtıcı olabilir?” diye merakla bekleniyor sanki!

Devrekâni’de eşini yaralayan ve Zeytinburnu’nda öldüren bu iki kadın nasıl bir hayatı yaşamışlardı, bilmiyorum! Ya şimdi biri yaralı diğeri ölü olan adamlar nasıl insanlardı? Yuvalarında aşk, saygı, sevgi, hürmet var mıydı? Mesela Karacaoğlan’ı biliyorlar mıydı bu adamlar? Onun şu dizelerinden haberleri var mıydı peki?

“Karacaoğlan der ki otur yanıma
Acı sözler kâr eyliyor canıma

Beni öldür, elin batır kanıma
Dirseklerin baştan başa kırmızı.”

Nazım üstat da “Memleketimden İnsan Manzaraları”nda Anadolu’da bir yerde âşığıyla kaçarken bebeğini kuyuya atan bir kadından bahseder. Kadın-erkek demeden insanda kötü ve iyi eylemlerde bulunma özelliği vardır, ondan her şey beklenebilir. İşlenen cinayetler sonrasında şiddeti kadın-erkek diye ayırarak bu olayları bitirebilir miyiz sizce?

Sevdalıklar ve evlilikler yalnızca karşılıklı çıkara dayanınca cinayetler de yaralamalar da hiç şaşırtmıyor! Hatta yaralanan organlar, o evliliğin ne üzerine kurulduğunu göstermesi açısından önemli bir bilgi veriyor!

OTOMATİK İMAMIN PİLİ BİTİNCE!

Merkezî ezan sistemini biliyorsunuz değil mi? Yıllar önce özellikle şehir merkezlerinden uzakta bulunan pek çok cami onlarca para verip bu sistemi kurdurdu ve artık müezzinler, imamlar kendilerini ezandan sorumsuz hissetmeye başladı! Diyanet bir ara bu sistemden vazgeçme yolunu denese de artık bu teknik alt yapıya kavuşan camilerden sistemi kaldırmak hiç de kolay değildi!

“Ne diyorsun be adam? Ezanlar okunmuyor mu?” dediğinizi duyuyorum. Efendim, ezanlar merkezî sistemin insafına bırakılmış bir vaziyette elbette okunuyor. Arada okunmayan vakitler oluyor ama insanlarımız da bunu pek umursamıyor! Köyleri geziyor musunuz, bilmiyorum ama köy camilerinin kimsesizliği, cemaati oluşturan birkaç kişinin heyecansızlığı insanın içini burkuyor.

Bu görüntüde merkezî sistemin payı var mıdır? diye şüpheye düşmemek elde değil, öyle ki imamların bile camiye gitmeye tenezzül etmediği bir süreç yaşanıyor. Elektrikler kesildiğinde ya da başka bir nedenle bu sistem aksadığında ezan da okunmuyor. Bir de ortalıkta müezzin-imam görünmeyince her şey tamam oluyor! Camisiz cemaati neredeyse benimsemiştik de ezansız camiyi kolay hazmedemiyoruz, affedin!

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir çağrıda bulunalım! Teknolojiyi madem bu kadar önemsiyoruz, uzaktan namaz uygulamasını da geliştirelim de bari imamların gitmediği camiye cemaat de kendini yorup gitmeye çalışmasın! Merkezî ezana bir de merkezî namazı ekleyelim de şu kıyamet alâmetlerini hepten hızlandıralım, ne olacaksa olsun da bu kepazelik bir son bulsun artık, haksız mıyım? Ya da ondan daha kolayı, artık sonucu hiç de hoş olmayan bu sistemi kökten ortadan kaldıralım, ne dersiniz?

Sezai Karakoç’tan bir şiirle:

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz

Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz

Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı

Günlere geldim bunu bana öğretmediniz

Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı

Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim

Bunu bana söylemediniz

İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler

Bunu bana öğretmediniz

Kardeşim İbrahim bana mermer putları

Nasıl devireceğimi öğretmişti

Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım

Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini

nasıl sileceğimi öğretmediniz…”

Yazarın Diğer Yazıları