Selahattin DEMİREL

Ey Kibrinde Boğulanlar Mutlu Aşk Var mıdır?

Selahattin DEMİREL

  • 594

Geçim pahalılığının günden güne arttığı, insanların yaşama sevinçlerine darbelerin indirildiği, bunca iletişim aracına rağmen iki insan arasında bile bir anlayışın kolay kurulamadığı günümüzde ben de oturmuş aşkın mutlusu var mıdır, yok mudur, onu araştırıyorum, iyi mi! Ne yapayım efendim, delilik parayla değil ya! Bir de kibirzadeler var ki ondan da bahsedeceğim az sabır!

Günümüzde 30’lu yaşlarda yalnızlığın dehlizlerinden geçenlerin duygularına değil mantıklarına göre yaşadıklarını görüyoruz ve ne yazık ki biz de bunu normal sayıyoruz. Saymamalıyız hâlbuki! Zamanında hissiyattan yana yenen kazıklar mıdır bu mantık arayışı, yoksa maddeci bir hayatın yansıması mıdır? Karar sizin!

Evdeki duvar takvimi yaprağında da işlenen konu başlığı, “Duygusal Zekânızı Kullanın, Evliliğinize Mutluluk Katın” olunca ben de bundan bahsetmek istedim.

“Ne iş yapıyorsun, kaç lira maaş alıyorsun, baban nereden emekli oldu, araban var mı, varsa kaç model, ev senin mi, kira mı?” sorularının yerine, “İşinde mutlu musun, hayat nasıl gidiyor, kendini nasıl hissediyorsun, kitaplarla aran nasıl?” gibi hissiyat yüklü soruların peşinden gidenlerin sayısı da yok denecek kadar az, ne yazık ki bunu da normal karşılıyoruz galiba.

O eski sevdaların yaşanmadığı konusunda neredeyse tüm iyi yürekli, hassas insanlar hemfikir! Eş, hayat yoldaşı, mücadele arkadaşı değil, yanında modaya uygun bir çanta gibi taşıyacağı koca bakıyor bazı sosyetik hanımlar!

Bu devrin tanışmalarında sorular hep maddîydi, maneviyat hak getiriyordu ve sigara sağlığa zararlıydı, hele ki yeni tanışmaya çalışan bir çift, bir aile büyüğü gözetiminde kapalı mekânlarda buluşmaya çalışınca bunun zararlarını birbirini anlayamamak olarak görebiliyordu mesela. Belki de anlayışsızlığın bahanesi sigara olacaktı!

Diyanet “haram” diyorsa ne diye karşı çıkıyordu kimi sigaraseverler? Diyanet daha önemli işleri daha iyi yapmıyordu belki, eleştiriler o yüzdendi ve haklılık payı vardı bu eleştirilerin ama konumuz bu değil! Ya sigara yüzünden iletişim kuramamaya ne demeli? Ben ne diyorum yahu, geçiyorum bunu!

Eş, hayat yoldaşı tanımı sosyetik ve duygusuz hanımlar için böyleydi de züppe erkekler için çok mu farklıydı sanki? 

En son hangi seven, sevdiğine bir şiir kitabı armağan etti mesela, bu konu üzerinde bir araştırma yapılsa fena mı olurdu yani? Ama şimdi konu bu değil, yerel seçim sonuçlarının anketleri daha önemli görülüyor! Aklımıza mukayyet ol Allah’ım!

Yazıyı bitirmeden 10 yıllık evli bir yakınımın, eşinden yakınmasına şahit oldum. Hayırsızdı, sorumsuzdu, düşüncesizdi ve en önemlisi kendi havasındaydı bu bey ağabey! Ve yenge hanım maalesef haklıydı! Yaşadığı bunca şeye rağmen de bana evliliği tavsiye ediyordu, öyle ya, hata evlilikte değil, onu duygusuzlaştıran insandaydı!

Bundan önce 2 sene önce görüştüğümüz bu yakınım, o günden bugüne neşemi kaybetmiş bir görüntü verdiğim için bana hafif de sitem etti ve bunda da haklıydı. O kaybedildiği söylenen neşemizi biz mi kaybetmiştik yoksa bazı vicdansız-insafsız hırsızlar mı çalıp gitmişti, ben de bunun üzerine düşündüm ve ilk tepkim, tebessüm etmeye çalışmak olduysa da gözümde beliren birkaç damla yaş beni rahat bırakmıyordu.

Takvim yaprağındaki yazıda; toplumumuzda insanları duygusal ve mantıklı diye iki guruba ayırdığımızdan, mantıklıların övgüyle, duygusalların eleştiriyle karşılandığından bahsediliyordu. Ve aslında bu bakışın yanlışlığını vurgulayarak aldığımız kararlarda duyguların ön planda olduğu yargısına varılıyordu. Bence yine de her insan için geçerli değildi bu!

Kibrinde Boğulanlar!

Bu söz, “Leyla ile Mecnun” dizisinden akıllara kazındı belki ama çok da anlamlı, vurucu bir söz. Kibrinde boğulanlar, aslında yukarıda bahsettiğim “kaç lira maaş alıyorsun, ev senin mi, araban var mı, kaç model?” sorularının yegâne sahipleri!

Bu insanların kibir denizinde boğulduklarını görüyoruz da sevgi dolu bir insaniyetle can simidi atmaya çalıştığımızda kibarlık alâmeti merhabanın zoraki verildiği ama dürüst bir vedanın, elvedanın bile çok görüldüğü duygusuzluklarla karşılaşıyoruz, bu da kibrin devamı değil mi?

Neyse ki kibir denizi yüzücülerinin bunca çokluğuna inat daha sabah ezanlarını kirletemediler, hâlâ “Esselatu hayrun minen nevm”ler tertemiz. Kibirzadelerin güçleri yetmiyor buna ve gittikçe kibirzede olduklarını fark etmiyorlar. Ne diyelim, Allah selamet versin!

Vardır efendim, hâlâ mutlu aşk vardır ve bir yerlerde yaşanmaktadır ve inşallah daha da yaşanacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları