Selahattin DEMİREL

Hadise geliyor!

Selahattin DEMİREL

  • 505

Hadise, 1985 yılında Belçika’da dünyaya geldi. Çocukluğunda şarkı söylemeyi çok seviyordu. Ekonomi ve Çağdaş Diller eğitimi aldıktan sonra müziğe yöneldi.

2003 yılında Belçika’nın Popstar’ı olan bir yarışmaya katıldı ve dikkatleri üzerine çekti.

Hadise geliyor… Az sonra!..

Okumayın bu yazıyı!

— Aydın Yiğit, 53 yaşındaydı. Kocaeli İzmit’te kapıcılık yapıyordu. EYT mağduruydu, 19 yıldır çalıştığı işinden çıkarak alacağı tazminatla borçlarını kapatmak istiyordu. Bunalım hâlinde kendini kalorifer borusuna astığında ardında iki evlatla bir eş bıraktı.

— Yılmaz Aydın, 63 yaşındaydı, Samsun İlkadım’da yaşıyordu. Mesleği, kamyon şoförlüğüydü. Maddi sıkıntılar içindeydi ve ev kirasını ödeyememişti. Karısı, onu bulduğunda cansız bedeni evin penceresine asılı hâldeydi.

— Kevser Abdülkadiroğlu, 23 yaşındaydı, Kastamonu’da yaşıyordu. Matematik Öğretmenliği’nden birincilikle mezun olmuştu. İntihar ettiğinde Ramazan Bayramı arifesiydi. Babası ardından şunları söyleyecekti: “Diyecek bir şey de elimizden gelen bir şey de yok... 20 bin öğretmen daha alınacaktı. Zaten atanacaktı puanı iyiydi.”

Sıkıldınız mı? Yok, hayır! Buna hakkınız yok! Size okumayın demiştim, başladınız, bitirin bakalım!

— Enis Turhan, 32 yaşındaydı, İstanbul’da yaşıyordu. Sınıf Öğretmenliği mezunuydu. Öğrenciliği sırasında inşaatlarda çalışarak harçlığını çıkarmıştı. Sultangazi Ormanı’nda kendini asmadan önce sosyal medya hesabında şöyle yazmıştı: “Sabah beni bir ağaçta asılı bulacaklar. Önce yalandan ağlayıp sonra unutacak herkes” Unutmayan da vardı işte! Cesedi bulunduğunda cebinden 10 lira çıkmış ve iktidara yakın medya, Enis’in aslında mezun olmadığını kanıtlamanın peşine düşmüştü. Böylece bu ölümden iktidarın politikaları sorumlu tutulmamış olacaktı! Buna da “gazetecilik” denecekti!

— İsmail Devrim, 45 yaşındaydı, Kocaeli Körfez’de yaşıyordu. Organize Sanayi’de tornacılık yapıyordu. Geçirdiği trafik kazasından ötürü çalışamıyordu. Lisede okuyan oğlu, okulun istediği pantolona sahip olmadığı için okula alınmadı. O gün ailecek gidip pantolonu aldılar ama baba, olaydan çok etkilenmişti, ailesine “Ben size ve çocuklarıma bakamıyorsam, çocuğuma bir pantolon alamıyorsam niye yaşıyorum ki?” dedikten sonra sabaha karşı evin banyosunda kendini astı. Ardından valilik ayrı, çalıştığı şirket ayrı açıklama yaptılar. “Yok, o iş öyle değil!” demeye getirdiler. Hatta “Hayattan kaçmış. ‘Ben ölürsem bu çocuk ne yer ne içer?’ diye de düşünmemiş” diye yazan bile oldu.

— Merve Çavdar, 25 yaşındaydı, Aydın’da yaşıyordu. Sosyal Bilgiler Öğretmenliği’nden mezun olmuştu. Bir sabah “iş bulmaya gidiyorum” diyerek evinden çıktı. Yanına aldığı hapları içerek intihar ettiğinde mezun olduğu bölümü yanlış yazıp “Sosyal Bilimler Öğretmenliği” diye bir şey icat eden basın görevlileri olacaktı. Haberlerde kullanılan fotoğrafında gülümsüyordu. Keşke hep gülebilseydi!

Devam edelim mi? Yok, merak etmeyin, örnekleri burada bitiriyorum ama bana kızıyorsanız haksızsınız, çünkü ben okumamanızı söylemiştim! Bunları niye yazdım, hiç düşündünüz mü? Sayıları hiç de az olmayan birileri, örnek verdiğim bu kişilerin dirilerini görmezden geldi, yok saydı! Hatta ileri gidip ölülerini de yok saymaya çalıştılar ama yalanlama açıklaması yapmak zorunda kaldılar. Böylece görüntüyü kurtarıp tüm suçu ölenlere yüklediler. Elbette intihar çok fena bir eylemdir, insan eşrefi mahlûkattır da ona kendini aşağıların aşağısı hissettiren şeyler nelerdir, düşünmeye değmez mi?

Niye bunları yazdığımın cevabını daha vermedim değil mi? Söylüyorum, geçen gün ismi lazım olmayan bir kurumu ziyaret ettim. O kurum halka karşı sorumluydu ama gördüğüm çalışanlarda o sorumluluğa rastlamadım. Çoğunluk pinekleme hâlindeydi ve içinde insan olmayan ne çok pahalı takım elbise ortalıktaydı! Emekliliği gelip de “yahu sen hâlâ emekli olmadın mı?” diye soranlara sırıtarak “yok, daha erken!” diyenler de vardı tabii!

Yerel seçimlerden sonra bankamatik memurlarından haberdar oluyordu toplumumuz. Kimileri kızgın, kimileri de şaşkındı. Kızanların içinde “ben niye o memurlardan olamadım!” diye yakınanlardan henüz bahsedilmiyordu. Şaşkın olanlarsa “vay canına!” diyordu. Partileri bir kapı belirleyip hiç hak etmedikleri makamları işgal edenlerin sayısını açıklamaksa İstatistik Kurumu’nun sorumluluğunda değildi! Soruları çalınan 2010 KPSS’de hırsızlıkla memurluğa geçen kişilerin sayısı ve kimler olduğu da henüz netleşmemişti nasıl olsa! İlçe ve şehir idarelerindeki makam kapılarının açık olması şeffaflık için yeterli değildi ve amirlerin çoğu geçmiş dönem haksızlıklarını ortaya çıkarmak yerine birçok pisliği halının altına süpürüyordu. Böylece devri sabık olmayacaktı, hak-adalet önemliydi ama seçim diye de bir şey vardı canım!

İşte, bu ve benzerleri! İster özel ister kamunun vurdumduymaz görevlileri! Yukarıda örneklerini verdiğim insanların dirisini aşağıladınız, görmezden geldiniz, “ben nasıl başardıysam onlar da başarabilirdi!” diye küstahça karşıladınız, hatta ölülerine bir Fatiha okuyup gözyaşı da dökmediniz!

Şimdi haksız yere işgal ettiğiniz işlerinizde, pinekleyip çıkış saatini beklediğiniz günlerinizle hâlâ aynı vurdumduymazlığa devam ediyorsunuz. Dikkat edin, artık bu ölüler sizin peşinizi bırakmayacak, kâbusunuz olacaklar, sonunuzu siz hazırladınız! Dirilerine kör, sağır kesildiniz, ölülerine “aman sen de!” dediniz.

İçinizde insanlıktan bir parça kaldıysa sorun bakalım kendinize, “bulunduğum yeri hak ediyor muyum?” diye. Etmiyorsanız etmeye bakın, yoksa anlayacaksınız bir gün “ölüler niçin yaşarmış!”

Hani Hadise?

Kızmayın bana, bu yazdıklarımdan daha büyük hadise var mı?

Kusura bakmayın Hadise Hanım! İsminizle, ilgisiz kişilerin de ilgisini yazıya çekmeye çalıştım diye gücenmeyin! Popüler kültür üzerinden anlatmaya çalıştıysam derdimi bu ne sizin ne de benim kabahatim! Kabahatin sahibi kendini biliyor galiba, yoksa bilmiyor mu?  

Yazarın Diğer Yazıları