Cafer GÜNAYDIN

Depreme dayanıklı insan

Cafer GÜNAYDIN

  • 971

Deprem insanoğlunu ve yeryüzünü allak bullak eden, hallaç pamuğu gibi insanoğlunu oradan buraya savuran, hayatları darmadağın yapan jeolojik bir afet… bu durum hep gündeminde olmuş, yerleşim yerleri bu yüzden yer değiştirmiş, yeryüzünün yeniden şekillenmesine sebep olmuş.

Görünen şu ki, insanoğlu tarih sahnesine düştüğü andan bu zamana kadar bu doğal afet insanlığın başına bir dert bir problem olarak devam etmekte… Jeologlarca bizler sunulan tedbirler insanlığın kaderini şekillendirecek bir realite olarak gündemde olmaya devam edecek… İnsan için önemli olan, yaptığı her işi ne adına kim adına yaptığı. İnsanlığa hizmet eden, hayatı kolaylaştıran her güzel iş dinimizce “salih amel” olarak nitelendirilmiş. İnsan maddi ve manevi depremlere dayanıklı bir insan olarak olaylara bakıp sadece hayatımızı ve dolayısıyla içinde yaşadığımız çevremizi zevkü sefamıza göre içimizden geldiği gibi dizayn etmeye çalıştığımızda insan ve toplum olarak ne kadar basit, zavallı ve çaresiz kaldığımızı afetler bize hatırlatmakta…

Bununla birlikte dindar çevrenin, büyük günahların toplumda uluorta yaşanması sebebiyle, bu doğal afetleri Rabbü’l-Alemin tarafından biz insanoğluna ilahi bir “Ceza” olarak bizlere hak gördüğünü savunmaları, temcid pilavı misali her afet sonrası bu çarpık duygu ve düşüncelerin kamuoyuna servis edilmesi İlahi iadeye ipotek koyulmasından başka nedir ki? Adama sormazlar mı deprem gibi afetlerin olmadığı yerlerde hiç mi günah işlenmiyor. Allah Rasulü (sav)’ün ikazları sahih hadislerde mevcut olmasını bu şekilde yorumlamak ne derece doğru. Hurma aşılanmasını bilmeyen Allah Rasülü (sav)’ne bu durum O’nun yüce örnekliliğine halel mi getirir? Biz bu tür hadisleri ister zayıf olsun ister se sahih olsun “Azaptan korkutma ve hayra yöneltme” amaçlı irad edildiğini anlamalıyız. Allah Rasülü bir peygamberdi. Görevleri ve sorumlulukları ilahi vahiyle belirlenmiş olması ve dünyevi işlerin bu minvalde şekillenmesi gerektiğini anlamak çok mu zor?  Allah (cc) bizim sadece kendisine iman edip her şeyimizi O’nun yüce iradesine teslim edip hayatı kolaylaştırıcı salih iş eylemlerle dünyamızı düzenlememizi, dizayn etmemizi başta kendimize, topluma içinde yaşadığımız dünyaya sahip çıkmamızı istiyor. Bu niyet ve amaçla yapılan her şey, her iş “salih” oluyor. İlahi ikaz sonucu tutulmayan vaatlerin yerini sadece “dünyayı tercih eden” bir zihniyet alıyor. Bu zihniyet ego sentrik bir yaşam merkezinde hayatımıza, hem iç dünyamıza hem de içinde yaşadığımız dünyaya pragmatik bir bakış açısıyla bakıp yaşanması, modern dünyanın masalı olarak bize yutturulmak istenmektedir.

Kainat, evren “sünnetullah” çerçevesinde saat gibi işlemeye, görevini ifa etmeye devam ederken bu ilahi çarklara adeta çomak sokan, çapsız pragmatist bir insan modeli modern dünyanın depremden daha da önemli bir problemidir.

Ölüm hayatın vazgeçilmez bir gerçeği… Mesele hayatın ve ölümün ne adına ve kimin adına gerçekleştiği… Bizim birimizin hatası diğerinin hayat kaderinde çok büyük bir etkiye neden olabiliyor. Rabbü’l-Alemin bizden işimize sahip çıkmamızı, yaptığımızı en güzel şekilde yapmamızı istiyor ve O’nun adına yapıldığında “salih amel” yani dünyamızı kolaylaştıracak sorunları minimize edecek iş ve eylemler olarak kabul edileceğini hakk ve sabırın ancak bu şekilde gerçekleşeceğini bildiriyor.

M. Akif Ersoy’un bir yurtdışı gezisindeki izlenimlerini anlatırken dediği gibi: “Onların işi bizim dinimiz gibi, bizim işimiz onların dini gibi…” Bizim iş ve eylemlerimizin “Salih” olabilmesi sünnetullah iradesine uygun olduğu ölçüdedir. O halde deprem denen gerçek karşısında dünyanın tüm yeraltı ve yerüstü gerçeklerini bilip buna göre bize emanet edilen hayatımızı salih amellerle bezememiz gerekmiyor mu? Bu deprem gerçeğini bir ceza olarak değil eksiklikleri sadece imani sahada değil sorumluluk çerçevesinde işleri yapma ve tamamlama olarak değerlendirilmesi gerekmiyor mu?

Kur’an’ın yerdiği gibi “dünyayı tercih etmek” başka bir şey, dünyanın salih amellerle insanlık için dizayn edilmesi başka bir şey… Amerikalı Jeolog(i) dağların kazık gibi işlevini ispat ediyor bizim dindar kesim “zaten Kur'an'da var bu!” diyerek güya Kur’an’ı referans gösterdiğinde sormazlar mı: “Sen bu Kur’an’ı 1400 küsur senedir okuyorsun da sen niye bulamadın!”

Neyse biz Kur’an’a ve Rasülü (sav)’ne hem bu dünya hayatımız için hem de ahiret hayatımız için iman edip bu şekilde yaşamalıyız. Dinimiz, dünyayı ahiretin tarlası olarak değerlendirmiştir. Tarlamıza biz “Batı”lılardan daha çok iyi bakmak zorundayız. Bunu böyle düşünen, inanan, her türlü bela ve musibete dayandığı gibi depreme de dayanıklı bilinçli şuurlu insanlara çok muhtacız. Vesselam…

----------------------------------------

(i)Sıra dağlar ve platolar gibi yüksek bölgelerin diğer bölgelere göre daha derine giden kökleri olabileceğine dair görüş için bkz. Konrad B. Krauskopf, The Physical Universe, s. 539.

Yazarın Diğer Yazıları