Cafer GÜNAYDIN

İnsanın kendini bilmesi ve tanımlaması

Cafer GÜNAYDIN

  • 928

Her şeyin insan ile anlam bulması veya anlamlandırılma çalışmalarının günümüz dünyasında değişik vizyon ve misyonlarla yapıldığı, pragmatist açıdan sadece dünyevi amaçlar doğrultusunda insanın ele alındığı durumu ile karşı karşıyayız. Günümüz insanı da tarihin her döneminde olduğu gibi hayatını en iyi bir şekilde yaşamanın, haz ve heyecanını dünyevi başarılarla taçlandırarak gününü gün etmenin derdinde… İnsanın yaşamının en beklenmedik anında tüm beklenti ve hayallerinin ve de mutluluklarının kesintiye uğramasına sebep olacak en önemli problemi “Ölüm” denen realite karşısında çıkmaza girmektedir.

Halbuki insan denen şaheser bir varlık, ancak her zaman kendisi ve hayatı adına objektif bir değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. Düşünen bir insanın aklederek sadece kendi lehinde karar vermesi, tercihleriyle yaşaması sonucunda birey ve toplumda kaosun diğer adıyla zulüm ortamının görüldüğü sosyal bir gerçekliktir.

Bilginin insana hizmete sadece insanın dünya hayatını şekillendirip hizmet etmesi, bu şekilde kısır bir döngünün sistematik hale dönüşmesi, insanın düşünce dünyası başta olmak üzere tüm hayatı tehdit eden bir hale sokmaktadır.

Tarihin her döneminde insan hep eksik, hep taraflı ya kazanan ya da kaybeden, zulmeden ya da zulme uğrayan tarafta yer almak durumunda kalmış; geleceğini düşünecek vizyon ve misyonundan habersiz zavallı bir şekilde âtıl bir hale gelmiştir. Bu sebeple de kendi kendini aldatan, yanıltan sistemlerin, ideolojilerin kıskacında ezilerek kaybolup gitmektedir.

Olayın sadece seküler boyuttan  değerlendirilmesi gerektiğini iddia edenler, mutlak gerçekliğe ulaşamamanın verdiği buhranla yaşamak zorunda kalmışlardır.

Sosyo-psikolojik değerlendirmeler sonucu herkes kendi penceresinden “insan”a bakarak mutlak realitenin bütünlüğünü görememenin verdiği sonuç, insanı ve hayatının kalitesini başta olmak üzere tüm dünyanın eko-sosyal dengesinin altüst olmasına sebep olmuştur.

Günümüzde “Din”in insana bakışı ve insanı koruması aslında tüm bir dengenin korunmasını ve idamesini amaçladığından, bunun göz ardı edilmesi sonucunda insan ve insanlık için kaos, zulüm yaşamın ve dünyanın değerini anlamsızlaştırarak ego-centrik bir insan prototipinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

İnsan kendini tanımadan, asla evrendeki yerini ve rolünü anlayamayacağından, öncelikle kendisini tanımlayan objektif bir değerlendirilmeye tabii tutulmalıdır. İnsan ancak bu sayede kendini tanıyıp tanımlayarak kendisini, çevresini ve sosyo-ekonomik ilişkilerinde hayatını yönlendiren bir birey olabilecektir.

Yazarın Diğer Yazıları