Sami TAŞCI

EĞİTİMDE PERFORMANS OYUNU -2

Sami TAŞCI

  • 152

Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) ve MEB bünyesindeki okulların örgütsel işleyiş ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesi açısından uzunca bir süredir ‘ticari şirket’ gibi hareket ettiği biliniyor.

Bu durumun somut bir sonucu olarak, çoğunlukla fabrikalarda kullanılan ‘performans değerlendirme sistemi’ni eğitime uygulamaya çalışarak, eğitimi ve öğretmenlik mesleğini tamamen ‘piyasacı’ ve ‘rekabetçi’ bir mantıkla ele alıyor.

Hükümetin mutlak anlamda başarısız olduğu eğitim gibi bir alanda, eğitimin niteliğinde yaşanan bozulmanın tek sorumlusu olarak öğretmenleri göstermesi, kendi siyasal sorumluluğunu gizlemekten başka bir anlam taşımıyor. Bakanlık, her ne kadar performans sistemi ile ‘Öğretmenlerin mesleki yeterliğini arttırmayı’ amaçladıklarını iddia etse de, asıl amacın 15 Temmuz sonrasında büyük ölçüde sınırlandırılan iş güvencesinin altını tamamen boşaltmak ve halkın değil ‘İKTİDARIN ÖĞRETMENİ’ kimliğinin oluşturulmaya çalışılması olduğu çok açık.

Eğitimde performans değerlendirme uygulamasıyla yapılmak istenen, çalışma ilişkilerinde tamamen koşullandırılmış, performans değerlendirmelerinde belirleyici olması beklenen ‘milli ve manevi değerler’ kriteri üzerinden okullarda tam anlamıyla bağımlılık ve itaat ilişkilerini geliştirmek.

Performans sisteminin görünmeyen amaçları arasında öğretmenlerin iktidara, işverene olan bağımlılığını artırmak, iş güvencelerinin sürekli tehdit altında olmasından dolayı kendisinden istenilen ve önceden belirlenen rolleri oynamak zorunda bırakılmaları yer alıyor.

Öğretmenlerin performans notu nedeniyle sürekli birilerini (öğrenci, veli, meslektaş, okul müdürü vb.) memnun etmeye çalışması ciddi bir karakter aşınmasına neden olacak, mesleki ve bilimsel değerlere olan bağlılığın yerini, kaçınılmaz olarak bireysel çıkarlar ve ‘sadakat’ alacak. Bu durum, Türkiye’de öğretmenlerin son yıllarda yok olma aşamasına gelen mesleki saygınlığının daha da azalması, sınıf içi özerkliğinin ise tamamen yok edilmesi anlamına geliyor.

Performans sistemi ile öğretmenlerin mekanik birer ‘Bilgi aktarıcısı’ ya da ‘teknisyen’ haline dönüşmesi, görevlerini büyük ölçüde ‘kalite ve müşteri odaklı’ olarak yerine getirmeye başlamalarını beraberinde getirecek. Eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme pratiklerinin somut sonucu olarak ortaya çıkan bu durum, kamuda benimsenen ‘şirket tipi istihdam’ uygulamalarından ayrı değil.

MEB’in bugüne kadar yaptığı yazılı ve ‘sözlü’ sınavlar, çeşitli düzeyde değerlendirmeler, yönetici ve sözleşmeli öğretmen atamalarında yaşanan olumsuzluklar, hangi gerekçeyi ileri sürerse sürsünler, öğretmenler tarafından kabul edilebilecek düzeyde objektif ve bilimsel bir değerlendirme yapmasının mümkün olmadığını zaten gösteriyor. Eğitim alanındaki bütün sendikaların performans sistemine karşı çıkmasının temelinde de bu gerçek yatıyor.

Eğitimden başlayarak, toplumsal yaşamın hemen her alanının piyasanın ve iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesinin kaçınılmaz bir sonucu olan eğitimde performans değerlendirme sistemi, sadece eğitim emekçilerini değil, eğitim sistemi ile ilişkili geniş bir kesimi ilgilendiriyor. Performans değerlendirme uygulamalarının asıl hedefinin başta eğitim alanı olmak üzere, tüm kamu hizmetlerinin tamamen piyasa ilişkileri içine çekilmesi, herkesin eğitimden ait olduğu sosyal sınıfa göre ve ekonomik gücü oranında yararlanması sürecinin somut ve önemli bir parçası olarak görmek, itiraz ve karşı çıkışları da bu temelde ele almak gerekiyor.

Performans sistemi, oyunu kuranların ‘avcı’, oyuna dahil olanların ise ‘av’ haline getirildiği, oyunun kurallarını belirleyenlerin her zaman kazançlı çıktığını görmek için dünya örneklerine ve fabrikalardaki uygulama sonuçlarına bakmak yeterli. Performans sisteminin gerçek amacı ile ilgili doğru ve yaygın bilgilendirmeler yapılıp, işyerlerinde ortak karşı çıkışlar örgütlenebilirse, oynanmak istenen bu oyun daha başlamadan bozulabilir.

Yazarın Diğer Yazıları