Selahattin DEMİREL

Babayı Alanlar Kim?

Selahattin DEMİREL

  • 368

Muziplik peşinde değilim, babanıza ne hediye aldığınızı da sormayacağım ama babası dünyada olmayanlara ayrıca selam edeceğim.

Hafta boyunca babalar üzerine ne çok reklama maruz kaldık değil mi? “Babanıza şunu alın, yok bunu alın!” deyip durdu bu reklamlar. “Peki, babayı alanlar kim be adam?” diyorsunuz biliyorum. Başlıyoruz…

Ülkemizdeki iş kazalarında geçen sene 1923 insanımız hayatını kaybetti. Bunların kaçı babaydı? Gündemdeki İstanbul seçimlerinde iktidarın propagandasını yaptığı İstanbul Havalimanı’nın inşasında en az 52 işçi hayatını kaybetti, sayının bundan daha fazla olduğu iddialarıysa hâlâ sıcak. 2014’te Manisa Soma’daki faciada şehit olan 301 maden işçisi, Babalar Günü’nün neresinde yer alıyor mesela?

Babanıza; takım elbise, kravat, saat alın diyen işletmeler, otomobil üzerinden baba güzellemesi yapan otomotiv şirketleri, benzin istasyonları, gün için ayrıca reklam veren kapitalizmin mabetleri bankalar ve sair ahtapotlar öyle bir baba profili çiziyor ki bu babalar grand tuvalet giysili ortamlarda çalışıyor, bir eli yağda bir eli balda! Oh ne âlâ! Merak etmeyin, emekçileri de kendilerine göre yem olarak kullanmasını biliyor sistem. Bir anne olan Şerife Bacı’yı banka reklamında temsilen oynatmamışlar mıydı? Öyle ya! Şerife Bacı, ülkesi için değil de o yabancı sermayeli banka Türkiye’de at oynatsın diye donarak şehit olmuştu sanki!

12 Eylül Darbesi’nin sillesini yiyen muhalif baba adayları da hapishanede şöyle yazıyordu:

“ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne”

Bürokrat babasına sevgisini “Ben hayatta en çok babamı sevdim.” diye ifade eden “anarşist” şair çocuklar da olacaktı tabii, bakınız Can Yücel.

Bir de her dönemin revaçta olan babaları vardır. “Yap-İşlet-Devret”çidirler ve oldukça fırsatçıdırlar. İşte onlar grand tuvalet elbiseler içinde, ağızlarında puroları, altlarında siyah lüks araçları ve emrindeki işçileriyle herkesin arzuladığı baba profilidir. En az 3 tane karısı vardır bunların, biri resmî, diğerleri dinî nikâhlı yahut metres usulü. Ve ömrü hayatlarında bir şiir okumamışlar, bir romanın sayfalarını çevirmemişlerdir, kedilerin miyavlamasına kulak asmamışlardır, gelir-gider dengesi içinde kâr oranlarını artırmaktan ve önümüzdeki ihaleyi de kapmaktan başka hiçbir şey düşünmezler. Ama onların da cenaze namazları er kişi niyetine kılınır ve lüks mezar taşları olsa da toprak herkes için aynıdır. Nedir o zaman bu ayrı gayrı?

Omuzlarına işçi yorgunluğu çöken babaların çoğunuysa akşamları sıcak bir yuva karşılamaz çünkü gurbetçidirler. Yüksek binalar onların emeğiyle yükselir, yapılır ama Babalar Günü filminin figüranı olma görevi yüklenmiştir onlara. Başroldeyse az önce özelliklerini saydığımız “Yap-İşlet-Devret”çi babalar vardır.

Büyüklerinin yanında çocuğunu sevemeyen, ona ilgi gösteremeyen pek çok babayı da gördü bu topraklar. Kötü bir âdetti ve babalar da bunun acısını dede olunca torun sevgisiyle çıkarmaya çalıştı. Çocuklarının üzerine çok düşen dedelere dikkat edin, çoğu, evladına sevgisini gönlünce gösterememiştir, torunlarla bu açığı kapatmaya çalışır, kapanır mı peki?

Baba ve evlat deyince Turgenyev’in Babalar ve Oğullar’ını, Kafka’nın Babaya Mektup’unu, Balzac’ın Goriot Baba’sını ve Neşet Ertaş’ın sevdiği Leyla’sı üzerinden babası Muharrem Ertaş’la, içinde “analar insandır biz insanoğlu / aslı bozuk deme gel şu insana” dizelerinin geçtiği saz ve söz üzerinden atışmasını anmamak olmaz. Leyla üzerinden girilen bu âşık atışmasında baba haklı çıkar ve Neşet Ertaş, dinleyenlerin yüreğini duman eden türküde özeleştirisini yapar: “Cahildim, dünyanın rengine kandım”

Nereden girdik bu Leyla bahsine, çabuk çıkalım! Her yiğidin gönlünde bir Leyla hikâyesi vardır ve ne zaman ismi geçse gönüldeki Leyla hatırlanır çünkü. İyisi mi çıkalım bu konudan!

İster zengin ister yoksul olsun, insan olan babalara selam olsun!

Umarım, babayı alanlar hakkında bir cevap oluşmuştur artık zihninizde!

Karne Sevinci

Edebiyatı ve kitapları çok seven biri olmama karşın gençlik yıllarımda lise Edebiyat Dersi’nden bütünlemeye kalmış bir öğrenci olmamdan ötürü biten eğitim öğretim hayatıyla ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışma ya da çalışmamalarıyla ilgili bir şey söylemek istemiyorum, öğrencilere iyi tatiller diliyorum. Daha çok ekonomik sebeplerden ötürü çalışmak mecburiyetinde kalan öğrencilerimize de selam ediyorum.

Üniversite mezuniyetinde alışık olduğumuz kep ve cüppenin ilkokul çocuklarına kadar yayılmasından bahsetmek isterim size. Nedir bu işin esprisi, kep ve cüppe satıcılarının kârına kâr katıp velilerin kesesine tırpan indirmek hevesi midir? Bu iş biraz abartılmıyor mu? Benim gibi kepin, cüppenin liselere inmesine alışamamış biri için ilkokul çağındaki çocuklarda bunları görmenin şaşkınlığını varın, siz hesap edin. Sayın okul idarecileri, öğretmenlerimiz, velilerimiz ve de yarınımız öğrencilerimiz, haksız mıyım?

Yazarın Diğer Yazıları