Selahattin DEMİREL

Depodan Çıkan Aşkın Belgesi

Selahattin DEMİREL

  • 439

Ne çok kötü haber var gündemde ve şu yazıyı yazmaya başladığımda İstanbul’da hava nasıl da kapattı kendini!

Her şeye karşın güzel şeyler de oluyor. Mesela karamsarlık aşılayan gündeme ve havaya rağmen bir haber okuyorum:

“Reşat Nuri Güntekin’in, eşi için imzaladığı kitap bir lise deposunda bulundu.”

Ne güzel bir haber bu! Peki, nasıl imzalamış Reşat Nuri Bey kitabı? 1946’da yayımlanan Miskinler Tekkesi romanını şöyle imza etmiş eşi Hadiye Hanım’a:

“En sevdiğim kitap en sevdiğim insana, yani Hadiye’ye”

Ne kadar naif bir sesleniş bu böyle!

Bu haber beni heyecanlandırıyor, mutlu ediyor. Artık geçmişte de kalsa güzel sevdalar yaşanmış, işte bu onun kanıtı dedirtiyor.

Bu güzelliğe rağmen sormadan edemedim: Erzincan’daki Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin deposuna bu kitap nasıl girebilmiş?

Reşat Nuri Bey, Anadolu’nun pek çok yerini müfettiş göreviyle gezmiş, ailesinden uzakta memur gurbetliğini yaşamış biridir. Bir müddet de Çanakkale milletvekilliği yapmıştır.

Öyleyse hayat yoldaşına 1946’da imza ettiği bu kitap nasıl olmuştu da Erzincan’da bir lise deposundan çıkmıştı? Haberde bu önemli bilgiye yer verilmemiş, sorusu sorulmamış. Derdi bir bana düştü anlaşılan!

Hadiye Hanım bir röportajda şöyle anlatmış Reşat Nuri Bey’le olan aşkını:

“Bizimki tam bir liseli aşkıydı… Ben okuyordum, Reşat Nuri Bey de benim edebiyat öğretmenimdi. Nasıl olduysa oldu âşık oluverdik birbirimize. Liseyi bitirir bitirmez de evlendik.”

Yazarın adını duymayanlar “Çalıkuşu” ya da “Yaprak Dökümü” dizilerini akıllarına getirsinler lütfen. İşte efendim, bu dizilere ilham veren aynı isimli romanların yazarıdır Reşat Nuri Güntekin.

Ne dersiniz, Hadiye Hanım, Reşat Bey’le tanışırken, kitapların çok satıyor mu? diye sormuş mudur acep? Zannetmiyorum! Reşat Bey, onun öğretmeniymiş zaten ve en önemlisi çıkarsız-menfaatsiz eski zaman sevdalarından biriymiş bu diye görmek istiyorum ve öyle de anlıyorum. Şimdiki aşksız aşklarla karıştırmamak gerek değil mi?

Miskinler Tekkesi’nden de bu vesileyle bahsedelim: Romanda, dilencilik kavramını Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet yılları içerisinde işleyen yazar, Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla’nın torununu başkarakter olarak alıyor.

Reşat Nuri’nin bu dünyadan göçüşü 1956 yılında kanser tedavisi için gittiği Londra’da olmuş. Kızı Ela Hanım, babasının çok fazla sigara içtiğini bu nedenle de kansere yakalandığını söylemiş bir röportajda.

Ardında pek çok eser bırakan yazarı, Erzincan’daki lisenin deposundan çıkan bu imzalı kitapla hatırlamış olduk.

13 Nisan, Orhan Veli’nin doğum günüydü. Onu da bir şiirle yad edelim. Ülke ve dünya gündemi bunaltan hâliyle devam ederken, ekonomi iyice kötüye sarmışken okumayıp da ne halt edelim değil mi? Gelsin şiir:

Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığındaki hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık;
Yoksa biz...
Biz bu dünyadan değil miydik?

Yazarın Diğer Yazıları