Yelis "Ülkemizi 'BİZ' olmaya davet ediyorum"

BBP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Yelis, küresel ekonomik güçler ve Türkiye ekonomisi hakkında basın açıklamasında bulundu.

  • 744
Yelis "Ülkemizi 'BİZ' olmaya davet ediyorum"
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Yelis; "Dünya ekonomisini ve siyasetini yönlendiren başlıca ülkeler günümüzde “KÜRESEL GÜÇLER” olarak adlandırılmaktadır.

"Küresel güçler" ekonomik anlamda üstün konumdadır ve GSYİH büyüklükleri ve kişi başı gelir seviyeleri yüksektir. Ekonomik güç artışı, zaman içinde siyasi ve askeri gücün yükselişini de hızlandırmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında küresel güçler; ülkeler değil; sermaye  sahibi şirket ve şahısların "Uluslar üstü" yapılanmalarıdır. Ben şahsen ikinci tanımı daha uygun görenlerdenim. Lakin son zamanlarda gelişmiş bazı "Ulus devletler" dünya katma değerinin ve istihdam imkanlarının kendi ülkelerinde kalması için ”finans kapital medeniyeti ” olarak adlandırabileceğimiz “küresel güçlere" savaş açmış gibi görülüyor. Bu kavganın daha başında olduğumuz için tam tahlili yapılamasa da ABD başkanı Tramp ile yapılan mücadele, Çin, Rusya, Avrupa Birliği, İngiltere ve Fransa’nın dahil olduğu görülür çekişme ve yaşanan olaylar da bunu göstermekte. Tabii asıl sermaye sahiplerinden olan Yahudi aileleri ve İsrail devletini de unutmamak gerek.

Türkiye küresel ekonomik güçlerden biri olabilmesi için yüksek gelir grubuna geçip, orta gelir büyüme tuzağından hızla kurtulmak zorundadır.

Türkiye’nin bunu başarabilmesi için; üretimdeki bilgi ve yetkinliğini arttırarak yüksek katma değerli ürün, hizmet ve faaliyetlerine vakit kaybetmeden geçiş yapmalıdır.

Bu dönüşüm; kurumsal yapı kalitesi ( 2016 yılında 165 ülke arasında 74. ) beşeri sermaye düzeyi ( 2016 yılında 130 ülke arasında 73. ) finansal gelişmişlik düzeyi ( 2014 yılında 165 ülke arasında 45. ) ve bilgi sermayesi düzeyi ( 2015 yılında 141 ülke arasında 58. ) kriterlerinde ilerleme kaydedilerek gerçekleşebilecektir.

Diğer ülkelerin yıllık büyüme oranları olarak, seçilen veri kaynakları arasında en güncel veri tabanı olan, OECD tarafından hazırlanan tahminler kullanılarak yapılan senaryo çalışmalarına göre; 2023 yılında Türkiye'nin 10. ekonomi olabilmesi için yıllık %12 büyümesi gerekmektedir. Son 15 yıl ortalamasını % 5 kabul etsek ve bu hızda büyüyeceğimizi varsaysak dahi 2023 yılındaki yerimiz 17. Sıradır. Değişen bir şey olmayacaktır.
Dünyanın en büyük şirketlerine ilişkin hazırlanan çalışmalara göre: Ft global 500 listesinde (2015 yılı verileri) 500 şirket arasında hiçbir Türk şirketi yer almamaktadır.

Ft global 500 listesinde (2016 yılı verileri) 500 şirket arasında sadece bir Türk şirketi bulunmaktadır.

Dünyanın en büyük markaları arasında herhangi bir Türk markası yer almamaktadır.

Küresel marka çalışmalarına girebilen en düşük marka değerleri 4.01 ila 10.44 milyar ABD  doları arasında değişirken, 2016 itibariyle Türkiye’nin en yüksek marka değerini 2.45 milyar ABD doları olan THY,  Türk şirketleri arasında marka değeri olarak 1. Sıradadır.

Türkiye bu konularda gelişmiş ve gelişen birçok ülkenin gerisindedir.

Gerekli yapısal değişim ve dönüşümler ancak uzun sürede gerçekleşebilecektir.

Önce tüm yapısal eksikliklerin tamamlanmasını bekleyerek sonrasında dönüşümü gerçekleştirmek, Küresel Ekonomik Statüko’ ya teslim olmak anlamına gelmektedir.

Bu konuyu yakından ilgilendiren son bir veriyi de paylaşmak istiyorum. OECD tarafından yürütülen ve 15 yaş öğrenci performansını ölçen PISA  çalışmasında; Türkiye 2015 yılı itibariyle 70 ülke arasında matematikte 49. okuduğunu anlamada 50. ve fen bilimlerinde 52. sıradadır.

Bütün yukarıda arz ettiğim verilere baktığımız da ülkemiz için yapacağımız değerlendirmelerde başta eğitim politikaları olmak üzere her konuda bakış açımızı farklılaştırma mecburiyeti görülmüyor mu?

Eğer görülüyorsa o zaman Tüm dünya ekonomik sistemine ve Türkiye’deki ekonomik sisteme ve anlayışa yeniden bakmalıyız.

Kalkınma ve refah talebiyle demokrasi talebini birlikte öncelikli hedefleyen, özgürlük talebiyle güvenlik ihtiyacını beraber düşünen siyaset anlayışı hakim olmalıdır.

Manevi ve maddi atılımlar at başı gitmeli, hem ülkenin stratejik hedefleri derinleştirilmeli, Üretim ekonomisine geçilmelidir. Hemde Yüksek teknolojiye dair kalıcı yatırımlar yapılmalı, eğitim politikamız bu vizyona uygun hale getirilmelidir.

Tasarruf oranlarının yetersizliği nedeniyle, Türkiye’nin küresel finans kaynaklarına ihtiyacı bulunmaktadır. Gerçekleştirilecek yatırımlarda finans kaynakları verimli kullanılmalı ve söz konusu yatırımlar alınan riske uygun getiri elde edilecek şekilde seçilmelidir.

Batı medeniyetin; hızı, hazzı kutsayan tüketim kültürünün hakim kılınarak tüm vatandaşlarımızı köle haline getirmesine izin verilmemelidir.

Milli ülkü ve hedefler belirlenerek, küresel kültür karşısında kendi kültürümüzün hakim olması mücadelesi verilmelidir.

Kültür emperyalizmine karşı verilecek mücadele aynı zamanda ekonomik hürriyetimiz içinde verilen mücadeledir.

Aksi durumda toplum sadece tüketen, tasarruf etmeyen, ürettiğini yurt içinde kullanan ve ihracatı değil, ithalatı yükselten bir konumda olacaktır.

Bunun sonucunda sermaye yetersizliği ve cari açık had safhaya çıkacak, devletimizin beka ve milletimizin huzur ve refah sorunu oluşacaktır.

Ülkemizin siyasetini, STK' larını, akademisyenlerini, ekonomi uzmanlarını ve kanaat önderlerini bu anlamda; ekonomi ve kültür emperyalizmine karşı "Biz" olmayı başaracak bir faaliyet birlikteliğine davet ediyorum." dedi.